KUŞUN GRİBİ, DOMUZUN GRİBİ YA SONRA?..MUSTAFA YILDIRIM



     Resim:  1018-1919 epidemisinden bir görünüm (epidemi böyle olur)

SÖYLEŞİ

Mustafa Yıldırım

KUŞUN GRİBİ, DOMUZUN GRİBİ YA SONRA?..

Dr. Uğur Yılmaz’la genel olarak grip aşısı pazarlaması üstüne konuşmuştuk. Hayvanların adlarıyla anılan aşı pazarlama kampanyaları üstüne konuşurken dünyanın bir ucundan “domuz gribi salgını” haberleri medyaya sızmaya başlamıştı. Konu giderek siyasal kampanyaya dönüşürken, ithal pazarı yeniden açıldı ve bilgi karmaşası büyüdü. Grip aşısı pazarlama kampanyalarının tıpa tıp aynısıydı yaşananlar. Dr. Uğur Yılmaz’la domuz gribi olayını ve genel olarak aşı ticaretini bir kez daha konuştuk.



Önceki yıllardaki grip salgını bilgisini yayma ve hemen ardından aşı pazarlama yöntemine uygun bir kampanya mı yaşıyoruz?

Domuz gribi aşılama kampanyaları, öteki aşı ve ilaç tüketim kampanyalarında olduğu gibi tıbbi değil, ticari bir konudur.



Nasıl olur; ciddi bir hastalık salgınından söz ediliyor.

Önceki görüşmemizde de değinmiştik pazarlama tekniğine; ama yinelemekte yarar var: Sıradan ve önemsiz bir grip salgını en önemli sağlık sorunu ve ölüm nedeni olarak tanıtılmıştır.



Türkiye’de salgın başladıktan sonra aşı ithal edilmedi mi? Hatta birçok insan ithalde gecikildiğini söylüyor ve yöneticileri eleştiriyordu.

Yanılıyorsunuz; aşı pazarlama kampanyası Türkiye’de tek bir grip olayı görülmeden başlamıştı. Anımsarsınız; sınırlara ve hava alanlarına termal kameralar konuldu; sözüm ona grip taramasına başlandı.



Havaalanlarına beden ısısını gösteren kameralar yerleştirilmişti. Bedenlerde grip virüsü kamerayla saptanabilir mi?

Kamerayla virüs elbette saptanamaz; yalnızca ateşi yüksek kişileri bir yana ayırabilirsiniz. Virüsü alan herkes hasta olmadığı gibi, her griplinin de ateşi yükselmez.



Bu durumda herhangi bir hastalık, örneğin üşütme nedeniyle ateşi yükselenleri kamerayla saptayıp zorla kliniğe yollarken virüs taşıyanlar toplumun içine karışabilir mi?

Gripin belirtisiz geçen kuluçka dönemi de vardır. Bir dönem hiç bir olay saptanamamıştı. Daha sonra tek tük olaylar haber yapılmaya başlandı. Birkaç kişinin ölmesi aşı tüccarlarını biraz sevindirdi. Yaratılan toplumsal aşırı korku sonucu ateşi yükselen, kendisini iyi hissetmeyen, öksüren herkes hastanelere koşmaya başladı.

Kitleler maske takmaya ve el yıkamaya yönlendirildi; okul ve taşıt araçlarının dezenfeksiyonuna başlandı.



Bir kara mizah gibi… Terörist arar gibi virüs aranıyordu. Bu yöntemlerin hiç mi yararı yok?

Bu yöntemlerin gribin yayılmasını önlemek açısından ciddi, bilimsel yararı olamazdı. Bu tür uygulamalar, bir tür akıl denetim yöntemidir. Grip aşısı pazarlama kampanyalarının temel ibadetini oluşturmaktadır.



Aşılanmaya koşuşturan insanlar da filmin ikinci yarısının başlangıcı mı?

İlk dönem korku yayılması; korkunun ardından aşıya koşulması da kampanyanın doğal sonucudur. İlk dönem kampanyasının ardından grip aşıları bitmiş; insanlar gereksi yere hastanelere yığılmış; gereksiz bir çok tahlilden sonra ilaçlar, antibiyotikler verilmişti.



Yani tıp karteli yalnızca aşıdan kazanmıyor; bir de grip korkusu kampanyasıyla pahalı ilaçlar satıyor.

Evet, tıp kartelinin dolaylı kazancıdır. Yalnızca tıbbi ürünler değil, aynı zamanda her türlü yan ürün “domuz gribi” üzerinden pazarlandı.



Basılı-görüntülü yayınlarda hastane önlerine yığılmış insanlar görülüyordu. Bu insanlar gerçekten domuz gribine yakalanmamışlar mıydı?

Belleği ve gözlem yeteneği zayıf bir toplumuz. Bir olay bize nasıl ve hangi amaçla gösteriliyorsa onu o amaca uygun algılıyor ve sorgulamıyoruz. Ben kendimi bildim bileli kış aylarında, özellikle çocuk hastalıkları poliklinikleri ve sağlık ocaklarına başvuran hastaların % 90'dan çoğu grip ve grip benzeri rahatsızlıklardan yakınan çocuklardır.



Haklısınız bizim öğrencilik yıllarımızda da bazen bütün okul öksürür, aksırır, tıksırır ve derslere boğazını sararak gelirdi. Ne okul kapatılırdı ne de derslere ara verilirdi. O günlerde grip diye bir hastalık yok muydu?

Grip aşısı gibi bir ürün pazarlanmadığı için kimse aşırı korkuya kapılmaz; hastanelere koşmaz, gereksiz yere ilaç almazdı. Hastaneye yatırılarak gözlem altına alınana da rastlanmaz; uzun süreli dinlendirilen de olmazdı. Bu sözde salgında bu derecede yaygın bir hastalık görmediğimiz gibi, üç beş kişi hastalandı diye okullar tatil ediliyor.



Yapmayın; domuz gribinden önleler var!

İnsanlar ölümsüz bir yaratık değildir. İnsan yaşamında her zaman bir ölüm tehlikesi vardır. Sokaktan karşıdan karşıya geçerken de ölüm olasılığı vardır. Hiç bir hastalık olmadan, önemli ya da önemsiz görünen bir sağlık sorunu nedeniyle insanlar ölebilir. Ticari nedenlerle ölüm olaylarının tek nedeni “domuz gribi” olarak bildirilmektedir.



Kaç kişinin domuz gribinden öldüğü bilinmiyor mu?

Domuz gribi ve ölüm ilişkisini ele alırken kaç kişinin doğrudan domuz gribi yüzünden öldüğüne ve ölen kişilerin ayrıca ölümcül başka hastalıkları olup olmadığını da bilmek gerekir. The New England Journal of Medicine (NEJM)'de çıkan bir yazıda domuz gribinden ölenlerin 2/3'ünün, altta yatan başka tıbbi sorunları ya da aşırı şişmanlık nedeniyle öldükleri belirtilmektedir.i

Domuz gribinin hızla yayılma yeteneğinin olduğu belirtiliyordu. Şimdi mevsimsel grip denen, sıradan grip hastalığına oranla çok daha az öldürücü olduğu kabul edilmektedir.



Geçenlerden yakınlarımdan birini özel hastaneye götürdüler. Yüksek ateşi vardı, öksürüyordu. Kan incelemesi falan derken “domuz gribi” dediler. Bunu nasıl anladıklarını sorunca, “Böyle ateşli gelen her hastaya domuz gribine yakalanmış gözüyle bakıyoruz” dediler ve ilaçlar verdiler. Hastamız iki gün dinlenince işbaşı yaptı. Oysa siz domuzdan boşuna korktuğumuzu söylüyorsunuz.

Öyle görünüyor; rakamlar da bunu doğruluyor. Aynı dönemde domuz gribine oranla çok daha fazla ölüme neden olan hastalıklar da vardı. Gündem grip aşılarının satılması olduğu için bunlar üzerinde kimse durmamaktadır. 26 Nisan - 6 Mayıs 2009 (13 gün) arasında bütün dünyada domuz gribinden 31 kişinin öldüğü belirtilirken aynı dönemde 63. 066 kişi veremden öldü. Dünya Sağlık Örgütü yayınından aldığım tabloya bakalım; aşı satma kampanyasında medyanın katkısı da çok açık:




26 Nisan - 6 Mayıs 2009 (13 gün)

Domuz Gribi

Verem

Ölüm sayısı

31

63.066

Haber sayısı

253.442

6.501

Haber / Ölüm oranı

8176

0.1



Korku yaratma ile ölüm nedenleri arasında doğrudan bir bağlantı yok! Sağlıkta dönüşüm projesinin doğal bir sonucu olan gereksiz sağlık incelemeleri, girişimler ve ameliyatlar, tıbbi amaçlarla uygulanan radyasyon, tedavi ve ilaç kullanımına bağlı ölümler, domuz gribinin binlerce katıdır.ii



Domuz gribi aşısı ne ölçüde yararlı ya da hiç mi yararı yok

Aşıdan sonra bedeninde yeterli antikor oluşan kişi korunabilir. Aşının koruyucu etkisi hemen başlamaz ve mutlak değildir; korunma aşıdan 3-4 hafta sonra başlayabilir. Bazı kişilerde yeterli antikor oluşmayabilir. Fakat aşılama ile herkesin hastalığı yakalanması önlenemez; çünkü toplumun tümü aşılanmamaktadır.



Aşıların bir yıl etkili olduğu söyleniyor!

Aşıların etkili olup olmadığı zamanla anlaşılacaktır. Anlaşıldığında da domuz gribinin yerini başka hastalık kampanyaları alacaktır. Kişiden kişiye virüs bulaştığını kabul edersek, hastalığın en yaygın olduğu söylenen ülkelerde bile halkın büyük bölümünün hastalığa hiç yakalanmadığı görülmektedir.

Virüslerin çok akıllı oldukları ve kimliklerini değiştirdikleri söyleniyor. Virüsler insan kılığına giren uzaylılar gibi mi?

Bu virüsler sık olarak mutasyon geçirirler ve yapıları değişir. Yapılan aşılar kimlik değiştiren virüsleri etkileyemez. Her aşılanan kişi virüsle karşılaşacak diye bir kural yok.

Aşıların koruyuculuğu şu anda bir varsayım mıdır?

Evet doğrudur; hastalananların ve ölenlerin hepsinin domuz gribine yakalanmadıklarını, ateşi, öksürük ve boğaz yanması olan herkesin domuz gribi olarak kabul edildiğini unutmayalım. Hastalıktan ölümler çok az olduğundan, aşılanan ve aşılanmayan topluluklarda beklenebilecek ölüm oranları zaten düşük olacaktır.

Siz “düşük oran” diyorsunuz; ama domuz gribinin dünyayı sarmakta olan bir salgına dönüştüğü söyleniyor.

Olayları tıp kartelinin belirlediği algoritmalara göre tartıştığımızda bile onlara hizmet ediyoruz. Koşullanma sonucu küçük bir salgının varlığına inanılınca, milyonlarca kişinin hastalıktan öldüğü veya öleceğine inanmaya başlıyoruz. Biraz önce belirttiğim gibi her ülkede ve Türkiye'de de hemen her yıl yaygın ölümlere yol açamayan grip salgınları olmaktadır. Bunları da bir pandemi, öldürücü salgın olarak kabul etmemiz gerekmez miydi?

Kuzey Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinde görülme sıklığına bakarak ölümcül olmayan hafif bir salgından söz edebiliriz; ancak hastalığın seyri ve ölüm oranlarına dikkat edersek, güncel salgının 1918 büyük grip pandemisindeki gibi olmadığını görmekteyiz.

Enfeksiyon başına ölüm oranı


Ülke

Olay sayısı

Ölümler

Ölüm oranı %'si

Sıklık

Türkiye

1 870

19

% 1.02

98'de bir

Çin

59 478

30

% 0.05

1 983'de bir

Almanya

25 285

8

% 0.03

3 161'de bir.

Toplam (Dünya)*

647 420

7 931

% 1.23

82'de bir

WHO Dünya**

482 300

6 071





*   http://www.flucount.org/ (10.11.2009)

** http://www.who.int/csr/don/2009_11_06/en/index.html  (1 Kasım 2009)
       Resmin alt yazısı : Salgın böyle oluyordu (1918-1919)

Dünyamız hemen her yıl grip salgını haberleriyle çalkalanıyor. Yaygın aşılama grip salgınlarını önleyemez mi?

Hiç bir pandemi önceden bilinemez. Benzer pandemi alarmları fiyasko ile sonuçlanmıştır. 1976’da ABD'de bir domuz gribi alarmı verilmişti. Salgın önlenecek derken aşılanan 500 kişide kas gevşekliğine ve felce yol açan bir hastalık (Guillain–Barré  sendromu) gelişmiş ve birçok kişi aşıdan ölmüştü.

Yakın yıllarda Türkiye’de kuş gribi alarmı verilmiş; toplum paranoya girdabına sürüklenmişti.

Doğru anımsıyorsunuz; Türkiye'de de yaşanan kuş gribi salgınında aynı program sahnelenmişti. Virüsün mutasyonu ve ölümcül pandemi beklentisiyle bir çok kuş ve tavuk yok edilmiştir. Bu sahte pandemi alarmında, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre; Türkiye’de tamamı 2006'da olmak üzere, yalnızca 12 kuş gribi olayı saptanmış ve hastalananlardan yalnızca 4'ü ölmüştür. Bu arada Türkiye’ye çok sayıda grip aşısı ve Tamiflu satılmıştır.iii

Aşıların satın alınmasına karar verenler, bu aşıların güvenli ve etkili olup olmadıklarını denetleyemezler miydi?

Aşılarla ilgili denetimlerin asıl amacı, kitlelerde korku ve tereddütleri gidermektedir. Bu denetimlerle aşıların ilerde ne gibi sağlık sorunlarına neden olacağı ya da yeterli korumayı sağlayıp sağlamayacağı anlaşılmaz. Laboratuar denetimleriyle yalnızca aşıda mikrop ve zehirli maddelerin bulunup bulunmadığı, sterilizasyonun yeterli olup olmadığı gibi incelenebilir.

Yani “Allaha emanet” uygulamalar… Şimdi asıl soruya geldik: Genel olarak aşılar ve özel olarak domuz gribi aşılarının sakıncaları olabilir mi ve biz bu etkileri nasıl anlayabiliriz?

Bulantı, kusma, kaşıntı gibi yan etkileri anlayabiliriz. Aşıyla bedene, ölü ve zayıflatılmış olsa da, bir genetik materyal verilmektedir. Aşı yapımında ve koruyucu olarak kullanılan mersol gibi civalı maddeler ya da formaldehit bulunmaktadır. Aşı üretimi sırasında başka tür virüslerin de aşılanan kişilere bulaştırıldığı kazalar olmuştur. Batı toplumları ve ABD'de son yıllarda otizm ve kronik yorgunluk sendromu gibi rahatsızlıklar çoğalmıştır. Bilim adamlarının bazıları bu durumu aşıda bulunan maddelere bağlamaktadır. Viagra'nın birden duyma yetersizliğine neden olması gibi, aşı etkisi olaylarında da mekanizmanın aydınlatılması ve kanıtlanması güçtür. Bildik tanı ve inceleme yöntemleriyle anlaşılamaz.



Aşılarda bulunan mersol’ün zarasız olduğu söyleniyor. Siz de aynı kanıda mısınız?

Hiç kimse civanın, hele aşılarda bulunan civanın zararsız olduğunu söyleyemez. Aşı kampanyalarını savunanlar bir yandan aşıda bulunan civanın güvenilir düzeyde olduğunu ileri sürerlerken, öte yandan mersol kullanılmaması için üretici firmalarla görüşmeler sürüyor.iv



Türkiye'ye ithal edilen aşıların civalı olduğu belirtiliyor; endişelenmeli miyiz?

Elbette endişeleneceğiz; çünkü mersol’ün yarısına yakını civadır. Birçok ağır metalin çok az oranlarda dahi kanser yaptığı kabul edilmektedir. Beyinde de birikme özelliği nedeniyle mersol en zehirli madde olarak kabul edilenidir. Tek bir aşı ile alınan miktar önemsiz ve zararsız olabilir; ama başka yollarla alınarak beyinde birikmiş olan civanın da birleşmesiyle bazı beyin hasarları ve davranış bozuklukları olabilir.

Anlaşılan, bize rahat yok! Türkiye’de temizlik kampanyaları çok geride kalmıştı, derken yeniden ell yıkama kampanyaları başlatıldı. Virüsleri sabunla öldürebilir miyiz?

Virüsler sabun, deterjan ve daha birçok antiseptik ile ölmez. Sıradan antiseptiklerle, o da ancak saatler sonra virüs ve bakteri oranı biraz azalabilir. Virüsleri öldüren antiseptikler, fenol, iyotlu antiseptikler ve potasyum permanganat gibi bileşiklerdir. Bu bileşikler 3 dakikada virüsleri öldürebilir. Ne ki bu maddeler deri için zararlıdırlar ve virüs öldürme amacıyla kullanılamaz.



İyi de, derimizden giren virüsleri neyle durduracağız?

İnsanı virüs ve bakterilere karşı en iyi koruyan kendi derisidir. Gerekmedikçe deri sık aralıklarla yıkanırsa koruyucu katman bozulur. Bu nedenle elleri fazla yıkamamak gerekir.



Demek ki sabundan da çok yarar yok! Peki ya maskeler, virüsleri yakalayıp süzebilirler mi?

Maskeler havadaki virüsü yakalayamaz. Genellikle hava maskenin kenarından girip çıkar. Ayrıca maske solunumla nemlenir ve mikroplar için uygun bir ortam oluşur.

Okulları, toplu taşım araçlarını ilaçlamak yararlı mıdır?

Okulları ve taşıt araçlarını dezenfekte etmenin hiç bir anlamı yoktur. O anda virüs ve bakterilerin bir bölümü ölse bile kısa sürede bunların yerini başkaları alır. v

Sonuç olarak yüreklerimize korkular ekiliyor ve kazanan yine onlar oluyor?

Aşı kampanyasından en büyük kazancı, tıp karteline bağlı aşı üreticisi büyük firmalar elde ediyor. Bunlar bir yandan patent yasaları ile rekabetçi üreticilerden kurtuluyorlar ve çok düşük maliyetle ürettikleri aşıları çok pahalıya satıyorlar. Aşılama kampanyasıyla milyonlarca doz ilacın bir anda ve bütün dünyada satılmasını sağlıyorlar. “Yeterli aşı yok” propagandasıyla dünyanın her yanında erken satın alma yarışı başlatılmış oldu.vi



Kartellerin ve yerli ortaklarının yarattığı küresel cennette gül gibi geçinip gidiyorduk. Sonraki söyleşilerimizde kuşun gribini, kanser aşısını, gereksiz ameliyatları ve şu virüslerin kaynağı üstüne geliştirilen “biyolojik silah artığı” gibi komplo teorilerini konuşabilir miyiz?

Elbette! Kuş gribini bir kez daha değerlendirmekte ve gardasil gibi kanser aşılarını, gereksiz girişimleri de değerlendirmeye hazırım.


Eksik olmayın Doktor, zaten karışık olan aklımızı gerçekten iyice karıştırdınız, dilerim gün olur düşünmeyi de öğreniriz ve elbette kartellerin, gürültücülerin hesabına çalışmayan, namuslu, sorgulayan medyacılığı da… Aydınlattığınız için size çok teşekkür ederim.

Akılları karıştıralım ki sorgulamayı ve düşünmeyi öğrenelim… Yıllardır sorguladığım sağlık uygulamalarını anlatma olanağı verdiğiniz için ben teşekkür ederim.




i http://h1n1.nejm.org/?p=1077


ii Daha geniş bilgi için (www.youtube.com/watch?v=I4nfwTvK8-w)’deki sunuma bakılabilir.


iii http://www.who.int/csr/disease/avian_influenza/country/ cases_ table_ 2009_09_24 /en/index.html


iv www.fda.gov/BiologicsBloodVaccines/SafetyAvailability /VaccineSafety/UCM096228


v www.jimmunol.org/cgi/content/abstract/49/2/123 ve ayrıca GOODMAN & GILMAN'S THE PHARMACOLOGICAL BASIS OF THERAPEUTICS'in ilgil bölümleri.


vi http://www.dailyfinance.com/2009/10/30/pharma-earns-astrazeneca-glaxosmithkline-lifted-by-swine-flu-v/


Kaynak: http://www.boluolay.com/article.php?id=3877       03 Aralık 2009
                  http://www.boluolay.com/article.php?id=3884       05 Aralık 2009




GATS ANLAŞMASI KAPSAMINDA BULUNAN HİZMET SEKTÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMIŞ LİSTESİ

GATS ANLAŞMASI KAPSAMINDA BULUNAN HİZMET SEKTÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMIŞ LİSTESİ Çeviri: Selim Yılmaz Aşağıdaki sınıflandırma 1994...