ÇAĞIMIZIN VEBASI: MODERN TIP


     
       ÇAĞIMIZIN VEBASI: MODERN TIP 

      “Modern veya çağdaş tıp”  günümüzde uygulanan veya günümüz koşullarına uygun olan tıp için kullanılan bir kavramdır.   Çağdaş kelimesi bilim ve teknolojide olan gelişmelerle bir arada ele alındığında, günümüzdeki tıbbi uygulamaların çok ileri bir bilimsel ve teknik seviyede sunulduğu ve bunun da toplum sağlığına olumlu etki ettiği sanılabilir. 
      Günümüzde “bilim” kelimesi “tartışılmaz doğru” , bilime dayanarak yapılan bir uygulama da “hatasız bir uygulama” olarak sunulmakta ve algılanmaktadır. Tıp ile ilgili bilimler ne insanı tedavi eder ne de onun yaşam süresini uzatır. Tedavi ve girişimleri tıp yapmaz, bir kişi (hekim) yapar. Hekimlik uygulaması olarak tıp, eğitimle elde edilen beceri ve bilgilerin,  hastaların ve hastalıkların tedavi için kullanılması ile yapılan bir sanattır. Sanatın uygulamasında, bazı ürün ve ilaçlar da kullanılır.  Günümüzdeki hekimlik uygulamaları bu tanımın dışına çıkmıştır. Bir hasta veya hastalığın gerçek anlamda tedavisi anlamında mevcut tıbbi imkân ve ürünlerin en uygun bir şekilde kullanılması,  hekimlik ve sanat; hekimlik kisvesi altında ürün, ilaç ve teknolojilerin tükettirilmesi ise bir pazarlamacılıktır. 
      Sağlık sistemi ve tıp alanındaki bu değişim ve dönüşümün temel nedeni emperyalist sistem ve onun dayandığı neoliberal uygulamalardır. Emperyalist kartellerin üretim, pazarlama ve tüketim anlayışlarının bütün dünyada uygulanması ve dünya siyasi sisteminin bu hedef doğrultusunda değiştirilmesinin motoru neoliberal uygulamalardır.  Bu uygulamalarda, esasında kamu yararına yürütülmesi gereken hizmet alanı dahil, üretim, pazarlama, bankacılık, madencilik dahil akla gelen her alanda hizmetin ve ticaretin emperyalist sisteme bağlı şirketlerce verilmesi hedeflenmektedir.  Bu uygulama her hangi bir ulus devlet içindeki her türlü ekonomik faaliyetin o ülkeye ait özel şirketlerce verilmesi uygulamasından daha farklı ve daha kötü bir durumdur.  Neoliberal uygulamalara göre yapılan bir özelleştirme, ulus devlet yapısının tasfiyesi ve ulusun bir daha bağımsız olamayacak şekilde sömürgeleştirmek demektir.
      Tıp karteli sadece sağlıkta dönüşüm adı altında sağlık piyasasını yeniden düzenlememiştir; elindeki maddi ve siyasi güç ile hastalık, hasta, hekimlik, ilaç, tedavi, sağlık, sağlık hizmeti kavramlarını da dönüştürmüştür.
       Hasta, hastane ve sağlık kuruluşlarının sayısı durmadan artmaktadır. Hastane ve sağlık kuruluşları artık araba fabrikası, büyük araba servis istasyonları veya AVM’leri andırmaktadır.
       Sağlıkta dönüşüm ile sağlık sistemi sadece özelleştirilmemiştir. Burada özelleştirme kelimesi sağlık hizmetlerinin ağırlıklı olarak özel şirketler vasıtası ile verilmesinden başka bir anlam içermektedir. Sağlık piyasasında özel şirketlerin oranı giderek artmaktadır. Piyasada halen devlet ve üniversite hastaneleri gibi devlete ait hastanelerinin bulunduğu sanılabilir. Devlet ve üniversite hastaneleri de özel hastaneler gibi kâr amacı ile çalıştırılmaktadır. Fakat buradaki kâr kartelin ürün, cihaz ve teknolojilerinin tüketilmesi ve pazarlanmasından elde edilen aracı kârıdır. Hastanelerde hangi ürün, cihaz ve teknolojinin kullanılacağına karar veren tıp karteli ve onun pazarlama esasına göre çalışan tıp bilimidir. Buna günümüz tıbbının işletim sistemi diyebiliriz. Günümüzün sağlık sistemini tıp karteli, kartelin ticari amacına göre düzenlenen tıp bilim ve eğitimi ve bu amaca göre düzenlenen sağlık ve sigortacılık uygulamalarından ayrı düşünemeyiz.
      Bu sistemde hekimlerden ürün ve cihazların pazarlanacağı (kullandırılacağı) hastaları bulmaları, hasta yaratmaları ve uygulamalar (tedavi ve girişimler)  için insanları aldatmaları istenmektedir.  Kendisine yaptırılan işi fark etmeyen saf hekimler kartelin bilimini kullanarak gerçekten bir sağlık hizmeti verdiğini sanabilir.  Kullanılacak, ürün, cihaz, teknoloji, tedavi ve girişimler, bunların nasıl ve hangi şekilde kullanılacağı kartel tıbbının işletim sistemi ile belirlendiği için devletin ve özel hastane yöneticilerinin bu konuda bir müdahalesi olmaz.  Tıbbi ürün ve ilaçların pazarlanmasından gelir sağlayan sağlık işletmeleri, kendilerine tetkik, tedavi ve girişim için hasta bulan ve yaratan hekimlere performans adı altında kâr payı dağıtmaktadır.
      Bu sistemde gerçek anlamda hastalar tedavi edilmiyor mu? Sistemde hizmet alan kişilerin büyük bir çoğunluğu gerçek anlamda hasta değildir. Hastaların bir kısmı modern tıp uygulamaları ile yaratılan hastalardır. Gerçek anlamda hasta olan kişilerde yapılan tedavi ve girişimlerde bile fatura kalemlerinin büyük bir kısmını, gereksiz olarak yapılan tetkik, kullanılan malzeme, ilaç ve sarf malzemeleri oluşturur. Hastaların gerçek anlamda iyileşmeleri (şifa) istenen bir şey değildir. 
       Sağlıkta dönüşüm ile yapılmak istenen şey özelleştirme ile devletin sağlık ve sigorta sisteminden tamamen tasfiye edilmesidir. Bu mülkiyeti devlete ait olan kuruluşların sadece işletiminin değil, mülkiyetinin de tamamen tasfiyesine kadar devam edecek olan bir süreçtir. 
      Günümüzde her alanda olduğu gibi insan üzerinde kullanılmak üzere üretilmiş tıbbi ürünler, ilaçlar ve cihazlar akıl almaz oranda arttırılmıştır. İlaçların çoğu gereksiz ve etkisizdir. Çoğunun etkisi varsayımdan ibarettir.  Geliştirilen ve üretilen ilaçların çoğunun daha önce üretilenlere bir üstünlüğü yoktur. Aynı amaçla yeni ilaç,  ürün ve malzeme geliştirmenin amacı, yapılan tedavi etkinliğinin arttırılması değil, tedavi maliyetinin arttırılmasıdır. Piyasaya sürülen yeni ve pahalı ilaçlar hekimlere dağıtılan pazarlamacılık komisyonu (promosyon) ile önceki ilaç ve tedavi tercihini hemen değiştirmektedir.     
      İnsan hayatı alabildiğince tıbbileştirilmiştir. İlaç kullanan, tetkik, girişim ve ameliyat yapılan kişi sayısı durmadan artmaktadır. Toplumun büyük bir kesimi düzenli olarak gereksiz ilaç tüketmektedir. Her geçen gün kişi başına tüketilen ilaç sayısı artmaktadır. Tıbbi bir ürün, teknik veya cihazın pazarlanması TV, basın, eğlence, yemek programlarının temel konusu olmaya başlamıştır. İnsanların zihninde sürekli hastaneye gitmek, tıbbi ürün ve teknolojileri kullanmak bir çağdaşlık standardı haline gelmiştir.  Sürekli olarak ilaç kullanmak insan olmanın bir şartı olmuştur.    
      Bu nedenle modern tıp veya modern tıp uygulamaları dediğimiz zaman,  tıp karteli tarafından üretilen ürünlerin tüketilmesi, pazarlanması ve satılması için yapılan bir piyasa düzenlemesi anlaşılmalıdır. Belirli mal ve ürünlerin pazarlanması ve tükettirilmesinin bu özel şeklinin insan sağlığı üzerine olumlu bir etkisi yoktur. İnsanlar gereksiz olarak tükettirilen bu ürün ve teknolojileri kendilerine uygulatan kobay ve aldatılan müşteri konumundadır. Gerçek durumun farkında olmayan kitleler bunu iyi bir şey sanıp mutlu da olabilirler. 
      Şurası kesindir ki bir ülkede genel olarak siyasi sistem her şeyi belirler. Bir ülkede her alanda kapitalist-liberal bir sömürge ekonomisi uygulanıyorsa o ülkede insan merkezli-kamucu veya toplumcu bir sağlık sisteminin uygulanması mümkün değildir. Modern tıp mantığı ile eğitilmiş hekim, eczacı ve sağlık çalışanları yapılan dönüşüm ve tıbbi uygulamaları hiç anlamamış ve kendilerine dağıtılan kâr payları yüzünden gerçekleri görememiştir. Emperyalizm ve neoliberal siyasetlerden bihaber olan siyasi partiler, sendikalar ve kitle örgütleri de bu yıkım projesini anlamamış ve körü körüne desteklemişlerdir.  
      Küreselleşme çağının tıp anlayışı olan modern (çağdaş) tıp uygulamalarını nasıl anlayabiliriz? Modern (çağdaş) tıbbın  özellikleri nelerdir?
      1. Sistem hasta veya insan merkezli değil piyasa merkezli çalışır. Yapılan hiçbir işlem hastanın sağlık sorunlarına yardımcı olma anlamında ele alınmaz. Bu sistemde hastanın sorunu ve hastalığı değil hastada bulunabilecek ve gelişebilecek hastalıklar tedavi edilmeye çalışılır.
      2. Hastanın iyileşmesi değil devamlı olarak sağlık sistemine bağımlı olması esastır. Artık müşteri olarak kabul edilen hastaların, sağlık hizmeti alıyorum kandırmacası ile sistemin daimi müşterileri ve abonmanları olmaları hedeflenmektedir.
      3. Kişilerin tek tek veya onları oluşturan toplumun önde gelen ciddi hastalıkları ve sorunları değil bu sistemi yöneten kartelin belirlediği gündeme ve hastalıklara göre sağlık sorunları tanımlanmaya ve tedavi edilmeye çalışılır. Tedavi edilen durumlar çoğunlukla gerçekte bir hastalık olmayıp, sistem tarafından topluma vahim ve ölümcül sağlık sorunu olarak kabul ettirilen yapay hastalık veya durumlardır. Bu şekilde sistemde gerçekte bir hastalık olmayan menopoz (adetten kesilme), osteoporoz (kemik erimesi)  gibi doğal fizyolojik durumlar en vahim ölümcül hastalıklar olarak takdim edilmektedir. Bu gibi hiçbir hastalığı bulunmayan müşteriler yıllarca süren bir tedavi programına alınmaktadır.
      4. Sistemde, hastalık ve hastalara küresel ekonomi açısından yaklaşmak esastır. Bir kişi, bir kere sistemin (hastane veya sağlık kuruluşu) içine girer girmez ona hastalığı ile ilişkili olsun olmasın olabilecek en fazla tetkik ve inceleme yaptırılır ve bunları içinde özellikle pahalı olanları (tomografi, MR, PET, DNA dizi testleri, anjiografi gibi) rutin (körlemesine anlamında) istenir ve bunlar sık sık tekrarlanır.
      5. Modern tıpta hastalık kavramı değişmiştir: Hastalık tıbbi bir sorun değildir. Hastalık insan vücudunun bir özelliği veya kanda bulunan bir madde veya elementin belirlenen oranlardan farklı olarak ölçülmesi ve saptanmasıdır.  Modern tıbbın görevi bu gibi durumlarda gerekli ince ayarı (fine tuning) yapmaktır. Modern tıp insan fizyolojisine karşıdır ve insan fizyolojisini kabul etmez. Bu tıp anlayışında göre insan vücudunun kendi iç dengesi ve işleyişinin kontrol ve ayarı (homeostazis) vücut tarafından yapılamaz ve vücuda bırakılamaz.  
      6. Modern tıp bir takip tıbbıdır. Hasta ya uzun süre ayaktan takip edilir veya bir şekilde yatırılarak kullanılabilecek her türlü tıbbi teknoloji hasta üzerinde denenir. Hastanelerin gelirlerini arttırmak amacı ile hastalarda bulunmayan ve bir sorun teşkil etmeyen her türlü hastalık dönüp dönüp aranır ve tekrar aranması için hastalar kontrollere çağrılır. Modern tıp hastada mevcut olan sorun ve hastalıktan çok onlarda bulunmayan veya ileride gelişebilecek hastalıklarla ilgilenir.
      7. Hastaya yapılacak tedavinin bir defada ve en kısa sürede yapılması istenmez. Kişilerin sağlık kuruluşlarına başvuru sayısını arttırmak için tetkik, tedavi ve girişimler bölünerek parça parça uygulanır: Tedaviler uzatılır veya iatrojenik (gerekli ve gereksiz tıbbi uygulamalara bağlı sağlık sorunları) sorunlar yaratılarak yatış ve tedavi süreleri ve tabii tedavi maliyetleri arttırılmaya çalışılır.
      8. Hastalarda muhakkak en fazla sayıda ve en pahalı ilaçlar kullanılmalıdır. Uluslararası ilaç firmalarının tedavi anlamında en anlamsız, en etkisiz, en pahalı ve insan sağlığına hiçbir yararı olmayan ilaçları en yararlı, vazgeçilemez ilaçlar olarak pazarlanmaktadır. Hastalarda bir ilaç kullanma-tüketme kültürü oluşturularak onların devamlı olarak ve sorgulamadan ilaç kullanmaları sağlanmaktadır. Bu sisteme göre her hastalık ilaçla tedavi edilmelidir. Her hastalığın bir ilacı vardır. Hatta hastalıkların ilaçları bulunmasa bile bazı ilaçlar bu hastalıklarda etkili varsayılarak veya risk faktörleri (?) üzerinde etkili kabul ettirilerek kullandırılmaktadır. Ya da kişilere ya ilerde oluşabilecek hastalıklardan korunmak veya ilerde oluşabilecek hastalıkların gerçekleşme oranlarını azaltmak adına ilaç kullandırılmaktadır. Modern tıp devamlı ilaç kullanılan tıp demektir.
     9. Bu sistemde tıbbi cihaz ve malzemeler hastalara olan yararı için değil bu cihazları satan pazarlayan ve kullananların ekonomik yararları, kârları ve komisyonları için kullanılırlar. Çoğu zaman bunların kullanılması için bir gerekçe uydurulur.  Hastaya stent mi uygulanacak, kalça ve diz protezi mi takılacak, yama mı kullanılacak aynı işi gören en pahalısı tercih edilir. Artık yaraların bile iyileşmesi için ithal yara bakım ürünleri veya basınçlı oksijen tedavileri verilmesi gerekmektedir.
      10. Sistem uygulamaları sonucu sağlıklı insanlar değil hasta ve sakat insanlar artmaktadır. Bu da sistem için dolaylı bir kazançtır. Sistem hasta yaratmaktadır. Tıbbi tedavide başarısızlığı ödüllendirmektedir. Yetersiz tıbbi tedavi ve girişim veya gereksiz olarak yapılan tedavi ve tıbbi teknoloji kullanımlarına bağlı olarak hastaların yatış süreleri ne kadar uzar, güçleşir ve karmaşıklaşırsa, sağlık kuruluşlarının elde ettiği kârlar o oranda artar. Sistem devamlı hastanede bakım ihtiyacı olan veya yatan hastaları sevmektedir. Bu nedenle hastaneler gelirlerini çok daha fazla arttırdığı için uzun süren yoğun bakım tedavisini çok sevmekte ve bir vesile ile hastaları yoğun bakıma atmaya çalışmaktadır.  Ayaktan veya hasta yatağında tedavi edilmesi gereken hastalar bile yoğun bakıma yatırılmakta veya burada yatırılmış gibi tedavi edilmektedirler. Bu açıdan modern tıbbı, bir yoğun bakım tıbbi olarak da isimlendirebiliriz.  
      11. Bu sistemde hastalıklar değil olasılıklar ve ihtimaller veya yüzdeler tedavi edilirler. Örneğin, koroner kalp hastalığı gelişmesin diye nerede ise toplumun tamamına kolesterol, lipit (kan yağı) düşürücü ilaçlar ve benzer şekilde kemik erimesi (osteoporoz karşılığı kullanılan kelime) için kalsiyum ve kemik erimesi ilaçları kullandırılmaktadır. Koroner kalp hastalığı kolesterolle ilişkili bir hastalık olmadığı gibi, osteoporoz ilaçları ile de kemiklerin kırılmaya karşı direnci artmamaktadır.
      12. Bilindiği gibi kanserin kesin bir tedavisi yoktur. Tıp kartelinin iyileşme olarak bildirdiği rakamlar tedavi sonucu beklenen en iyi olasılığın oranıdır. Bu oran da ortalama yaşam süresine  (?) göre çok fazla ve anlamlı olmayan bazen ay ve günlerle ifade edilebilen sürelerdir. İnsanların yaşam süreleri birbirinden farklı olup bu süre birçok faktör tarafından belirlenmektedir. Pil ve akülerde olduğu gibi ortalama ömür yoktur. Yararlı bir tedavinin bazı kişilerde ömrü uzatması bazılarında da kısaltması hangi mantıkla açıklanabilir. Birçok kanser hastası kanserden değil kanseri tedavi etmek için kullanılan gereksiz ve zararlı ilaç, uygulama ve girişimlerden ölmektedir. Bu gereksiz ve ya tutarsa mantığı ile kitlesel ve ömür boyu uygulanan tedaviler ayrı bir endüstri haline gelmiştir. Yakın markajda tutulan kanser hastaları her türlü zararlı uygulamanın ateşi altındadır. Kanser ilaçlarının çok yıkıcı zararlı etkileri vardır. Bu nedenle modern tıp yeni bir ilaç pazarlama alanı keşfetmiştir: İlaçların yan etkilerini tedavi etmek veya azaltmak için ilaç tedavisi…
      13. Sistemde toplumu ilgilendiren genel sağlık sorunlarına da sadece ilaç ve malzeme tüketimi açısından yaklaşılmaktadır. Hastalık yaratan hava kirliliği, egzoz gazları, bitki ilaçları, GDO’lu tohumlar gibi çevresel sorunlar görmezden gelinirken, her gün  15-30 arasında kişinin ölmesine neden olan trafik kazalarının azaltılması için hiçbir çaba sarf edilmemektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre12 kişide saptanan ve sadece 2006 yılında 4 kişinin ölümüne neden olan kuş gribi en tehlikeli ve ölümcül hastalık gibi tanıtılabilmektedir.  Hastalık ve tedaviler, hastalığın ciddiyeti ve önemine göre değil,  pazarlanacak ürün, cihaz, teknoloji, aşı ve ilaca göre belirlenmektedir.
      14. Sistemde herhangi bir sorunla veya sorunsuz olarak hastanelere başvuran hastalar veya kişilerde hemen varsayılan hastalıklar aranır. Varsayılan hastalıklar her kişide bir dereceye kadar var olduğu kabul edilen kolesterol, kan basıncı, kan şekeri yüksekliği, kalp ve kanser hastalığı, genetik bozukluk ve mutasyonlar (Protein S ve S eksiklikleri, komponent-C3 eksikliği) gibi hastalıklardır. Tıp karteli üstün bir zekâ ve yaratıcılıkla horlamayı, obstrüktif uyku apnesi sendromu (uykuda iki nefes arasında geçen sürenin uzadığı durumlar) diye tanımladığı bir hastalık haline sokmuştur. Varsayılan veya uydurulan hastalıkların birçok örneği vardır. Bu şekilde kan basıncınız normal iken hipertansiyon, kan şekeriniz normal sınırlarda iken şeker hastası olabilirsiniz.  Bir kere hasta yaftası asıldıktan sonra bu kişilere hasta olmadıklarını kabul ettirmek artık imkânsızdır. Protein C ve S eksikliği kan pıhtılaşmasını bozan gereksiz bir pıhtılaşmayı engelleyici ilacın kullanılmasını; C3 eksikliği gereksiz antibiyotik kullanımı için gerekçe yaratır.
      15. Cerrahi uygulamalar ve diğer girişimler hasta ve hastalıkları tedavi etme amacıyla değil pahalı cihaz, malzeme, ilaç ve biyomedikal ürünlerin tüketilmesi amacı için yapılmaktadır. Bir hastalığın tedavisi için ancak özel bir durumda yapılması gereken bir girişim eğer pazarlanacak pahalı bir ürün varsa kitlesel olarak uygulanmaya başlanmaktadır. Buna örnek olarak ilaçlı stent pazarlanmasını verebiliriz.  Kârlı bir ticaret olduğu için herkes koroner kalp hastalığı için taranmakta ve ilaçlı stent takılması için gerekçe uydurulmaktadır. Stent uygulamaları salgın boyutundadır. Gereksiz ameliyatlar, girişimler, tetkikler, yatırılmalar, konsültasyonlar, kontroller kontrolsüz ve insan tehdit eden bir noktadadır.
      16. Daha önce bir tıp endüstrisi ve tıbbi dallar mevcuttu. Modern tıp uygulamaları ve geliştirilen ürünlerle tıbbi dalların her bir ayrı bir endüstri haline gelmiştir: Kanser endüstrisi, tıbbi teşhis endüstrisi, tıbbi genetik endüstrisi, girişimsel radyoloji/cerrahi endüstrisi, doğum-tüp bebek endüstrisi, kalp hastalıkları endüstrisi, biyomedikal ürün endüstrisi gibi yan dalları oluşturmuştur. Endüstri dalları daha da artacak gibi görünmektedir.  29.9.2012   
                                                                                                                                             
Dr. Uğur YILMAZ


SAĞLIĞA AYRILAN PARANIN AZLIĞI EN ÖNEMLİ SAĞLIK SORUNUMUDUR?


SAĞLIĞA AYRILAN PARANIN AZLIĞI EN ÖNEMLİ SAĞLIK SORUNUMUDUR?*

1. Şubat 2008 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde Prof. Dr. Hasan Yazıcı’nın “Tam Gün Çalışmada Yanlışlar ve Tıp Fakülteleri İçin Öneriler” başlıklı yazısı “ülkemizde ana sağlık sorunu sağlığa ayrılan paranın azlığıdır” cümlesi ile başlamaktadır.
Sağlık sistemi tartışmaları para ile başlayıp para ile bitmektedir. Bu nedenle ülkemizdeki sağlık sorunlarının tartışılmasına bu noktadan başlamakta yarar vardır.
Sağlık hizmetinde görev yapan hekimler ve hekim öğretim üyeleri de çoğu zaman ‘çok üstün ve yararlı bir hizmet’ verdikleri halde emeklerinin karşılığının verilmediğinden yakınmaktadırlar. Hatta işin bu kısmını bir yana bıraktığımız zaman bu kişiler, ülkemizde sağlık hizmetleri açısından para meselesi dışında çok da önemli bir sorun olmadığını düşünmektedirler.
Sağlık hizmeti sağlayıcısı olarak hekimler ne gibi bir hizmet vermektedirler? Verdikleri hizmet, gerçekten çok yararlı ve üstün bir sağlık hizmeti midir? Hekimler ne iş yapmaktadır? Hekimlerin çalışmasını ne belirler? Hekimler, hangi sınırlar içinde çalışmaktadırlar?
Bütün bu sorulara verilecek cevap sağlık hizmetlerinin amacının ne olduğu sorusuna verilecek cevap ile belirlenir. Bu soruya cevap verirken sağlık hizmetlerinin kamusal olması ile bu hizmetlerin özel şirketler (hastane ve kuruluşlar) tarafından verilmesi arasındaki farkın ne olduğu da açıklanmalıdır.
Kamusal bir hizmetin en önemli özelliği bu hizmetin kamu yararına ve kâr amacı olmadan verilmesidir. Burada toplumun bir kısmının değil bütününün yararı ön planda gelir.
Günümüzde, sağlık hizmetleri alanında yapılan işler, bir muayene ile başlayıp bitmemektedir. Sağlık hizmeti, muayene ile başlayan, giderek artan tetkik, tedavi ve girişimlerle devam eden ve daima sürekli kullanılacak bir ilaç, tıbbi malzeme ve cihazla devam eden bir süreç haline gelmiştir. Sağlık adına yapılan bu süreçte kullanılan ilaç, malzeme ve cihazların büyük bir çoğunluğu uluslararası tıp karteli ismini verdiğimiz şirketler tarafından üretilmektedir. Bu şirketlerin hiç birisi kamusal hizmet anlayışı ile üretim yapmamaktadır. Tıp karteli, patent anlaşması ile kendi ürettikleri ürünlerin dışındaki ürünlerin üretim ve satışını engellemişlerdir ve tekel olmuşlardır. Sözde rakipleri de kartele ait diğer şirketlerdir. Sağlık hizmeti olarak ifade ettiğimiz süreçte çalışanların ücreti, otelcilik hizmetleri ve diğer giderler, harcamaların çok küçük ve önemsiz bir kısmını teşkil etmektedir. Devamlı veya gereksiz yere ilaç ve tıbbi teknoloji kullanan hasta veya toplum kesimi arttıkça, uluslararası tıp kartelinin geliri artmaktadır.
Sanayide bir şirketin gelirinin artması, ürettiği ve pazarladığı bir ürünün piyasada yer alması, çok satması ve kullanılması ile mümkündür.
Sağlık hizmetlerinde kullanılacak ürünlerin ve hastaların sayısı nasıl arttırılabilir? Hastada kullanılacak ilaç ve ürünlerin seçimi ticari pazarlama kurallarına göre mi, yoksa hekimin böyle bir endişe taşımadan bağımsız kararına mı bağlıdır?
Toplumlarda hastalık olarak tanımlanan bazı durumların prevalansı (görülme sıklığı) aşağı yukarı belli olup bu oran çok kısa sürelerde önemli bir değişiklik göstermez. Bu nedenle gereksiz kullanım gerekçeleri yaratmadıkça ve daha ucuz ve etkili tedaviler daha pahalı olanlarla yer değiştirmedikçe hasta sayısı ve harcamaların çok fazla oranlarda artması beklenmemelidir.
Kullanılacak ilaç ve ürünlerin seçimi ve tercihi yapılan propaganda, promosyon ve dağıtılan kâr payları ile sağlanmaktadır. Tıbbi ilaç ve ürünlerin dağıtımı ve kullanımı tamamen ticari bir süreçtir. Bu ticarette hastaların göreceği fayda veya tedavi önemli değildir. Tüketilen ilaç ve ürünlerin de büyük bir kısmı gene gerekli ve yararlı olmadıkları durumlarda kullanılmaktadır.
Günümüzde, daha etkili ve yararlı birçok ilacın geliştirildiği ileri sürülmektedir. Bu üstün ilaçlarla hastalık ve hasta sayılarının daha da azaltılması beklenemez mi? Buna rağmen hasta sayısının ve sağlık harcamalarının durmadan artışı nasıl açıklanabilir?
Toplumda hasta sayısı ve dolayısı ile sağlık harcamaları azalmadığına ve durmadan arttığına göre, verilen sağlık hizmetlerinin etkisiz ve yararsız olduğunu söyleyebiliriz. Bu etkisiz ve yararsız sağlık hizmetinin diğer taraftan sağlık hizmetlerinde performansı ve hasta sayısını arttırdığından bahsedilmektedir.
Sağlık hizmetlerine daha fazla para ayrılmasını ve sağlık hizmetlerinde performansın ve verimliliğin arttırılmasını savunanlar, uluslararası tıp kartelinin çıkarları doğrultusunda sağlık endüstrisinden gelir sağlayan özel şirket ve kuruluşlardır. Onların sözlüğünde performans “gelirlerinin artması anlamına gelir.
Bu amaçla uygulanan, Sağlıkta Dönüşüm Projesi, kısaca, sağlık hizmetlerinin devlet tarafından verilmemesi ve sağlık piyasasının uluslararası tıp karteline devredilmesi demektir. Bu proje küreselleşme projesinin sağlık alanında uygulamasıdır. Küreselleşme ise, devletin tasfiye edilmesi, bütün üretim, endüstri ve ticaretin uluslararası şirketlere devredilmesi demektir. Küreselleşme sömürgeleşme anlamına gelmektedir.
Sağlık hizmetinin değişik alanlarında görev alan bu şirketler için verim, bu ticaret için yatırdıkları sermayeye oranla elde ettikleri kazançtır. Yatırıma oranla ne kadar fazla para kazanırlarsa verim o kadar fazla demektir. Bu şirketlerin kazanç hırslarının bir sınırı yoktur.
Sağlıkta dönüşüm projesi ile kamu ilaç ve aşı fabrikaları kapatılmış, sağlık hizmetlerinde özelleştirmeler teşvik edilmiştir. Devlet ve üniversite hastaneleri de kâr amacı ile çalışan işletmeler haline sokulmuştur. Bu hastaneler bir vergi dairesine bağlandıkları gibi, aynen özel şirketlerde olduğu gibi kendi gelirlerini arttıran hekimlere performans adı altında kâr payı dağıtmaktadırlar. Bu hastaneleri çalışma tarzından dolayı artık bir kamu hastanesi gibi kabul etmek mümkün değildir.
Bugün bütün sağlık kuruluşları gelirlerini ve kârlarını arttırmak için çalışmaktadır. Bu da iki şekilde mümkündür; hasta sayılarını ve hastalara yapılan işlemleri (teşhis ve tetkik yöntemleri, muayene, kontrol, yatış, ameliyat, kullanılan ilaç ve tıbbi malzeme) arttırmak. İşte bu anlayış ve uygulamalarla 2003 de 5 milyar dolar olan kamu ilaç harcamaları 2006’da on milyar dolara çıkmıştır. 2002’de Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde 836 518 ameliyat yapılırken bu sayı 2005’de 2.7 kat artarak 2 2888 489 olmuştur. (1)
Sağlıkta dönüşüm ne kadar etkili bir dönüşümdür ki, bir anda hem hasta sayısı hem de yapılan tedavi ameliyatlar artmıştır. Muayene olan, ilaç kullanan ve ameliyat olan kişi sayısının birdenbire bu derecede orantısız artması, gerçekte hasta olmayan kişilere yapılan gereksiz tıbbi uygulamalar ve ameliyatlara bağlıdır. Hekimlere, hastane gelirlerini arttırdıkları oranda verilen kâr payı da hasta sayılarının bu derece artmasında etkili olmuştur.
Sağlık harcamalarını arttırmak için uygulanan siyasetler sonucu sosyal güvenlik açığı artmıştır. 2006’da 17.6 milyar YTL olan sosyal güvenlik açığının 2007’de 26.8 milyar olduğu ve 2008’de 28.8 milyar YTL’ye çıkacağı belirtilmektedir. (2) Yani toplanan primler ve devletin bu alana ayırdığı para bu arttırılmış sağlık harcamalarını karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Bu şekilde hasta, ameliyat ve sağlık harcamalarında olan artış, gülünç bir şekilde iyi bir performans ve verimlilik gibi takdim edilmektedir.
Uluslararası tıp kartelinin kontrolündeki sözde tıp bilimi”, bütün dünyada gelirini arttırmak için, ilaç ve tıbbi teknolojilerin kullanılacağı gerçekte hastalık olmayan birçok uydurma hastalık ve bunlar için kullanılacak birçok ilaç ve ürün geliştirilmiştir. Bütün bu ürünlerin çoğu, gereksizlik ve yararsızlıkları bir yana “birim yatırıma göre kâr payı çok yüksek olan” pahalı ürünlerdir.
Gereksiz tıbbi teknoloji kullanmanın insan sağlığına bir katkısı olmadığı gibi, bunlara bağlı olarak meydana gelen yeni hastalık ve tıbbi sorunlar da tıp kartelinin önemli bir kazanç kapısıdır. Sağlık hizmetlerinin ve ameliyatların ticari amaçlarla arttırılması, bu uygulamaların yol açtığı (iatrojenik-tıbbi uygulamalara bağlı) komplikasyonlar (hastalık ve sorunlar) ile yeni hastalıklara ve ölümlere neden olmaktadır. Bunların topluma verdiği zararlar o kadar fazladır ki, bunların neden olduğu ölümler ABD’de tüm ölüm nedenleri arasında üçüncü sırayı almaktadır. (3)
Sağlıkta dönüşüm ile bütün yapılanlar bunlar değildir. Bu dönemde sağlık alanındaki yolsuzluk, hortum ve kötü kullanımlar, şebekeleşme ve çeteleşmeler en yüksek seviyeye ulaşarak “varsayılan” haline gelmiştir.
Hastaneler bir yandan gereksiz tedavi ve ameliyatlarla gelirlerini arttırmaları için teşvik edilirken, diğer taraftan kendilerine yapmadıkları tedavi ve ameliyatları, kullanmadıkları ilaç malzeme, cihaz ve diğer ürünleri faturalama imkânları verilmiştir. Artan hasta ve ameliyat sayılarının bir kısmı da faturalama hileleri ile şişirilmiş, gerçekte yapılmayan ve kullanılmayan tedavi, girişim, ilaç, tıbbi malzeme ve cihazlara bağlıdır. Yapılmayan işlem ve ürünleri fatura eden hastanelerin bunları kanıtlama zorunluluğu yoktur. Bu da onlara, düzenledikleri faturaları keyfi olarak daha da şişirme imkânı vermekte ve teşvik etmektedir. Denetim mekanizması da tamamen felç edilerek, denetleyenlere yapılan bu usulsüz işlemleri sadece onaylama seçeneği bırakılmıştır.
Maliye Bakanlığı Muhasebat Kontrolörlerinin, 2006 yılı inceleme ve soruşturma faaliyetleri sonucunda, sağlık sektöründe 171 değişik suiistimal olayı ile devletin zarara uğratıldığı ve bu şekilde devletten çok yüksek tutarlarda para alındığı ve istendiğinin ortaya konulduğu belirtilmiştir. (4,5)
Faturalama yöntemi ile yapılan yolsuzluk ve hortumlamalarla hastane ve sağlık kuruluşlarına aktarılan kaynak, gereksiz tıbbi teknoloji ve ameliyatlarla yapılandan daha fazladır. Kısaca sağlık hizmetleri için ayrılan kaynakların büyük bir kısmı bu yöntemlerle sağlık hizmetleri için harcanmamaktadır!
Bu ve benzeri haberler sürekli olarak basında yer alırken bazı kesimler hâlâ sağlık alanında tek ve önemli sorunun sağlığa ayrılan para olduğunu iddia etmekte ve sözde hekimleri savunuyor görünerek tıp kartelinin ve şirketlerinin sağlık hizmeti adı altında sürdürdükleri pis ticareti savunmaktadırlar.
Sonuç olarak, uygulanan sağlıkta dönüşüm projesi, sağlık sistemini insanlara ve topluma zarar veren bir yapıya dönüştürmüştür. Getirilen sistem, hem gereksiz olarak yapılan hem de hayali olarak yapılmış gibi gösterilen harcamalarla, sosyal güvenlik sisteminden ve kişilerin kendi keselerinden yaptıkları harcamaları daha da arttırmayı hedeflemektedir. Bu halkın değil, sağlık ticareti vasıtası ile gelirlerini daha da arttırmak isteyen çevrelerin arzusudur.
Toplumun yararına olan, etkili, yararlı bir sağlık hizmetinin ulusal kuruluşlarla ve kamucu anlayışla verilmesidir. Böyle bir sistemde sağlığa ayrılan paranın azlığından şikâyet edilmez. Ticari olmayan bir sağlık hizmeti aynı zamanda pahalı da değildir. Sağlık hizmetlerinin insanlara zarar vermeden verilmesinin yegâne yöntemi de budur.

* Prof. Dr. Hasan Yazıcı: Tam Gün Çalışmada Yanlışlar ve Tıp Fakülteleri İçin Öneriler. CBT (1 Şubat 2008), 1089:20
1. (28 Mayıs 2007, http://www.turksagliksen.org.tr/content/view/3826/55/ )
2. . http://www.ntvmsnbc.com/news/424458.asp?cp1=1
3. Gary Null PhD, ve ark. (http://www.mercola.com/2004/jul/7/healthcare_death.htm)
4. 1 HARCAYIP 10 GÖSTERDİLER (http://www.guncelhaber.com/Saglik/1-Harcayip-10-Gosterdiler-19685.html , 16.4.2008’de erişilmiştir.)
5. Sahte reçeteyle 1 milyon YTL vurgun.
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=68320&cat=220&dt=2008/04/17

İstanbul’da özel bir hastane koronavirüs hastasına 80 bin lira fatura çıkardı: Tedaviyi yarıda bırakıp hastane değiştirdi


İstanbul’da özel bir hastane koronavirüs hastasına 80 bin lira 
fatura çıkardı: Tedaviyi yarıda bırakıp hastane değiştirdi
Kenan Biter  05 Nisan 2020, 09:00  Son Güncelleme: 05 Nisan 2020, 09:04  Yeni Şafak
https://www.yenisafak.com/ekonomi/istanbulda-ozel-bir-hastane-koronavirus-hastasina-80-bin-lira-fatura-cikardi-tedaviyi-yarida-birakip-hastane-degistirdi-3533099

Koronavirüs salgını sonrasında, yayınlanan genelge ile şartları uyan özel hastaneler ‘pandemi hastanesi’ ilan edildi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye’de koronavirüs tedavisinden ve testlerden hiçbir şekilde para alınmadığını ise birkaç toplantıda vurguladı. Fakat kimi hastanelerin koronavirüs şüphesi ile gelen hastalara yüksek meblağlı faturalar kestiği ortaya çıktı. İstanbul’da koronavirüs testi pozitif çıkan ve özel bir hastaneye yatan bir vatandaş, 80 bin TL’ye yakın bir ödeme yapacağını öğrenince tedavi sürecini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Özel hastanelerin çıkardığı fahiş faturalara ilişkin Sağlık Bakanlığı'na da çok sayıda şikayet gittiği de öğrenildi. Önceki gün Resmi Gazete'de yayımlanan karar ile pandemi hastanelerindeki tüm tedavi ve ilaçlar için özel destek sağlanmasına da karar verildi.
Koronavirüse yönelik tedbirler kapsamında geçtiğimiz günlerde genelge yayınlayan Sağlık Bakanlığı, sağlık kuruluşlarındaki yoğunluğun en aza indirerek personel üzerindeki yükün azaltılması için özel ve vakıf hastanelerinde de koronavirüs tedavi süreçlerinin yapılmasını zorunlu hale getirdi.
Ancak alınan karar sonrasında koronavirüs şüphesi ile kendilerine en yakın özel hastanelere giden ve yapılan testlerde pozitif oldukları anlaşılınca tedavi süreçlerine başlanan hastalar yüksek faturalar ile karşı karşıya kaldı.
GÜNLÜK 4 BİN TOPLAM 80 BİN TL FATURA
Tüm dünyaya yayılan salgına karşı yurt içinde vatandaşından kurumlarına topyekûn seferberlik başlatılmışken bu durumda bile fırsatçılık yapmaya kalkan kimi özel hastanelerde koronavirüs tedavisi için gelenlere günlük bin 500 TL ile 4 bin TL arasında fatura çıkarıldığı belirlendi.
Bu rakamlar koronavirüs tedavisinin ortalama 2 hafta sürdüğü göz önünde bulundurulduğunda çok ciddi boyutlara ulaşıyor.

Bu duruma örnek teşkil eden olaylardan biri İstanbul’da yaşandı. Koronavirüs testinin pozitif çıkmasının ardından aradığı çok sayıda özel hastanede yer bulamayan ve son olarak Beşiktaş'ta gittiği özel bir hastanede yatışı verilen bir vatandaş, iyileşip taburcu olduğunda yaklaşık 60 bin TL’ye yakın bir ödeme yapacağını öğrenince tedavi sürecini yarıda bırakarak farklı bir hastaneye sevk aldırmak zorunda kaldı. Koronavirüse yönelik tedbirler kapsamında geçtiğimiz günlerde genelge yayınlayan Sağlık Bakanlığı, sağlık kuruluşlarındaki yoğunluğun en aza indirerek personel üzerindeki yükün azaltılması için özel ve vakıf hastanelerinde de koronavirüs tedavi süreçlerinin yapılmasını zorunlu hale getirdi.

Ancak alınan karar sonrasında koronavirüs şüphesi ile kendilerine en yakın özel hastanelere giden ve yapılan testlerde pozitif oldukları anlaşılınca tedavi süreçlerine başlanan hastalar yüksek faturalar ile karşı karşıya kaldı.
GÜNLÜK 4 BİN TOPLAM 80 BİN TL FATURA
Tüm dünyaya yayılan salgına karşı yurt içinde vatandaşından kurumlarına topyekûn seferberlik başlatılmışken bu durumda bile fırsatçılık yapmaya kalkan kimi özel hastanelerde koronavirüs tedavisi için gelenlere günlük bin 500 TL ile 4 bin TL arasında fatura çıkarıldığı belirlendi.
Bu rakamlar koronavirüs tedavisinin ortalama 2 hafta sürdüğü göz önünde bulundurulduğunda çok ciddi boyutlara ulaşıyor.
Bu duruma örnek teşkil eden olaylardan biri İstanbul’da yaşandı. Koronavirüs testinin pozitif çıkmasının ardından aradığı çok sayıda özel hastanede yer bulamayan ve son olarak Beşiktaş'ta gittiği özel bir hastanede yatışı verilen bir vatandaş, iyileşip taburcu olduğunda yaklaşık 60 bin TL’ye yakın bir ödeme yapacağını öğrenince tedavi sürecini yarıda bırakarak farklı bir hastaneye sevk aldırmak zorunda kaldı.
Hasta mahremiyeti gereği kimliğinin açıklanmasını istemeyen hastanın ablası Yeni Şafak’a konuştu ve kendilerinden günlük 4 bin TL talep edildiğini söyledi. Abla, 5 günlük tedavinin ardından yoğun bakıma sevk edebilecek ilaç verileceğinden bu tedavi sürecinin de en az 12 gün süreceği için toplam ödemeleri gereken paranın yaklaşık 60 bin TL olduğunu dile getirdi.
  • Toplamda yoğun bakım masrafları ile faturanın 80 bin TL'ye kadar ulaşabileceğini hesaplayan ailenin, 5 gün için hastaneye ödediği rakam ise 20 bin TL.
HASTANELER’E’ÖZEL DESTEK’ GENELGESİ
Özel hastanelerin koronavirüs tedavilerine ilişkin aldığı ücretlere yönelik Sağlık Bakanlığı’na da çok sayıda şikayet gelirken Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı dikkat çeken bir düzenlemeyi dün itibariyle devreye aldı.
Resmi Gazete'de yayımlanan Yeni Sağlık Uygulama Tebliği'nde yapılan düzenlemeyle koronavirüs tanısı konulmuş hastaların tedavisi için hastanelere özel bir destek sağlanmaya başlandı.
Böylece özel hastanelerin de aralarında alındığı pandemi hastanelerindeki tüm tedavi ve ilaçlar için SGK geri ödeme yapacak.
Kimi özel hastanelerin günlük 4000 TL faturalandırma yaptığı öne sürüldü.

Hasta mahremiyeti gereği kimliğinin açıklanmasını istemeyen hastanın ablası Yeni Şafak’a konuştu ve kendilerinden günlük 4 bin TL talep edildiğini söyledi. Abla, 5 günlük tedavinin ardından yoğun bakıma sevk edebilecek ilaç verileceğinden bu tedavi sürecinin de en az 12 gün süreceği için toplam ödemeleri gereken paranın yaklaşık 60 bin TL olduğunu dile getirdi.
  • Toplamda yoğun bakım masrafları ile faturanın 80 bin TL'ye kadar ulaşabileceğini hesaplayan ailenin, 5 gün için hastaneye ödediği rakam ise 20 bin TL.
HASTANELER’E’ÖZEL DESTEK’ GENELGESİ
Özel hastanelerin koronavirüs tedavilerine ilişkin aldığı ücretlere yönelik Sağlık Bakanlığı’na da çok sayıda şikayet gelirken Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı dikkat çeken bir düzenlemeyi dün itibariyle devreye aldı.
Resmi Gazete'de yayımlanan Yeni Sağlık Uygulama Tebliği'nde yapılan düzenlemeyle koronavirüs tanısı konulmuş hastaların tedavisi için hastanelere özel bir destek sağlanmaya başlandı.
Böylece özel hastanelerin de aralarında alındığı pandemi hastanelerindeki tüm tedavi ve ilaçlar için SGK geri ödeme yapacak.



Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından hastanelere sunulan destekler.
TÜM TEDAVİ VE İLAÇLAR GERİ ÖDEME LİSTESİNDE
Bu süreçte yatarak tedavi gören her bir hasta için sağlık hizmeti sunan profesyoneller için koruyucu ve bulaşı önlemeye yönelik yüksek maliyet oluşturan bakım hizmetleri geri ödeme kapsamına alındı.
HASTA BAŞINA GÜNLÜK 660 LİRA ÖDEME
Yeni koronavirüs tanısı konulan her hasta için hizmet veren hastanelere de günlük 660 lira ödenmesine karar verildi. Yoğun bakım hizmetleri geri ödeme listesine alınarak yoğun bakım tedavi ücretleri de iki katına çıkarıldı. Yine yoğun bakım şartlarında, koronavirüs tedavisinde kullanılan ilaçlar da geri ödeme listesine alındı.


SGK usülsüzlükleri: Ölüleri muayene edip 1 milyon liralık ilaç yazdılar!

KOVİD - 19 SALGINI VESİLESİ İLE BÜTÜN ÖZEL HASTANELERİN PANDEMİ HASTANESİ OLARAK TAYİN EDİLMESİ UYGULAMASI BAZI BASIN VE TV KANALLARINDA KAMUCULUK VEYA SAĞLIKTA KAMUCU UYGULAMALAR OLARAK KUTSANMAYA BAŞLANMIŞTIR. BAZILARI DA BİZDEKİ SAĞLIK SİSTEMİNİN DÜNYANIN DİĞER ÜLKELERİNDE DAHA İYİ OLDUĞUNU SÖYLEYEREK ÖVÜNMEYE BAŞLAMIŞTIR. MEVCUT SİSTEMİ ÖVEN VE KUTSAYAN BU TAVIR KARŞISINDA BU HASTANELERİN NASIL ÇALIŞTIĞININ HATIRLATILMASI GEREKMEKTEDİR. MİLLETVEKİLİ TUBA VURAL ÇOKAL BUNU ÇOK İYİ YORUMLAMIŞ.
SGK usülsüzlükleri: Ölüleri muayene edip 1 milyon liralık ilaç yazdılar! 
22 Aralık 2019

İYİ Parti Antalya Milletvekili Tuğba Vural Çokal, Sayıştay raporlarınına dayanarak Sosyal Güvenlik Kurumu’nda (SGK) yaşananları TBMM gündemine gündeme getirdi.
411 ölüye ilaç yazmışlar
Sözcü’den Deniz Ayhan’ın haberine göre; Çokal, “2018 yılında 411 kişiyi ölü oldukları halde muayene edip 1 milyon liralık ilaç verilmiş. Ölüyle bile ilgilenen bir sağlık sistemi dünyada yok ama bizde var” dedi ve şunları söyledi:
• Raporlu olan ve iş göremezlik ödeneği verilen doktorlar, raporlu oldukları dönemde ameliyat yapmış. Yatarak tedavi olan doktor, aynı gün ameliyata da girmiş.
• Aynı gün içinde hem ameliyat olan hem de ameliyat yapan doktorumuz var. Bunları yapanlar, adalet önünde hesap vermeli. SGK da aynı gün 10 ayrı branşta muayenenin ödemesini yapıyor.
• Baş ağrısıyla giriş yapan hastaya doğum yaptırılıyor ve doğumun parası alınıyor.
• Üst solunum yolları enfeksiyonu tanısı konulan hasta için sezaryenle doğum ödemesi de yapılıyor.
• Dünya üzerinde ölülere bile sağlık hizmeti veren tek Sosyal Güvenlik Kurumu bizimki. 2018 yılında tam 411 kişiyi öldükten sonra muayene edip ilaç vermişler. SGK’mız da ölüleri muayene edip ilaç vererek tıp tarihine geçen bu hastanelerimize yaklaşık 1 milyon lira tutarında ödeme yapmış.
• SGK, raporlu olduğu iş için göremezlik ödeneği verdiği doktorlara, aynı dönemde ameliyat yaptığı için de ödeme yapıyor.
• O doktor iş göremezlik parası aldığı dönemde ameliyat yaptığını iddia ederek SGK’dan para alıyor.
• Kendi yatarak tedavi görürken, aynı anda, ameliyata giren doktorlarımız var. Hatta doktor hem ameliyat oluyor hem tedavi masrafını SGK’ya yüklüyor hem de doktorun ameliyatın parası hastaneye ödeniyor.

Video ayrıca şu adresten de izlenebilir:   https://www.youtube.com/watch?v=hGBeLDwaqEI veya
 https://youtu.be/hGBeLDwaqEI 
Bu yazı ve konuşma SGK sisteminin nasıl çalıştığını çok güzel anlatmaktadır. 

YORUM

Pandemi hastanesi olarak ilan edilen bu hastaneler daha fazla para kazanmak için kendilerine başvuran her hastayı covid-19 kabul ederek yatırabilir ve SGK tarafından bu hastalık için belirlenen koddan işlem fatura edebilir. SGK tarafından SUT’ne 510 021 kodlu bir pandemi bakım hizmeti kodu eklenmiştir. Bu hizmeti alacak olan kişilerde  “pandemi olup olmadığına bakılmaksızın” açıklaması yapıldığı için özel SHS kendilerine başvuran her hastayı pandemi hastası kabul edip bunlarda 704 942 kodu belirtilen  immün plazma tedarik ve uygulamasını ölülere ilaç yazıldığı gibi yapılmış gösterip her iki işlem için  SGK’dan Toplam 1688.87 TL. geri ödeme alabilir. Hastadan tırtıklanacak para bu gelire dahil olmayacaktır. Bu nedenle gerçek covid-19 hasta sayısını öğrenmek mümkün olmaz; özel hastaneler pandeminin sonlanmasını istemez.

Rapor ve konuşmada SGK'nın bu zararın bir bölümünü saptadığı ve bunun geri alınması için bir karar verdiği belirtilmektedir. SGK sistemini bilmeyen bazı kişiler en azından SGK usulsüz ödediği bazı paraları bu şekilde geri alıyor diye sevinebilir. Sayıştan SGK tarafından alınan hizmetin %1 nin, %0.1'ini inceleyebilmektedir. İncelenen bölüm belki bundan da küçük olabilir. SGK Sayıştay raporuna dayanarak usulsüz ödenen paraların çok az bir bölümünü “yersiz ödeme” diyerek hastanelerden tahsil eder. Bu tahsil işlemi muvazaalı bir şekilde yapılır. Yani yolsuzlukları yapan hastaneler lehine birçok maddi ve usul hataları yapılarak daha sonra açılacak davalar için hastanelere koz verilir.  SGK sistemi bir yolsuzluk sistemi ve mekanizmasıdır. Haberde belirtildiği gibi SHS istediği hastayı istediği hastalık, tedavi ve girişim yapılmış gibi gösterebilir. SGK bunları sorgulamadan tıpış tıpış öder. Saptanabilirse para cezaları da verilir. Usulsüzlükleri nedeni ile para cezası ödemek zorunda kalan veya “yersiz ödeme” olarak Kurum’a ödeme yapan hastaneler işlemler sonuçlandıktan sonra SGK aleyhine sahte alacak davaları açar. Yersiz ödeme ve cezai işlem tahsilatları bir “alacak” olmadığı ve Anayasa gereği “idarenin düzenleyici işlemi olduğu” ve Sayıştay raporları yargıya açık olmadığı halde, mahkemeler peşin olarak bu davaları alacak davası olarak kabul eder ve bu konuda bilirkişilik yapma koşullarını taşımayan bilirkişilerin gerçeğe aykırı raporları ile tahsil edilen parala son kuruşuna kadar ve mahkeme masrafları ile hastanelere iade edilir.  SGK kendisi aleyhine açılan bu “sahte alacak davalarını” daima kaybeder.
Durum budur. Basın ve TV’lerde tonlarca haber ve video var. Fakat  bu sistemi bilmek ve halkı uyarma durumunda olanlar Mehmet AKKAYA’nın deyimi ile:
Oysa üç maymunu oynadı yandaşlar. Hâlâ da oynamaya devam ediyorlar.
Sustular, seyrettiler, görmezden geldiler. Bugün de hâlâ yaptıkları gibi.

GATS ANLAŞMASI KAPSAMINDA BULUNAN HİZMET SEKTÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMIŞ LİSTESİ

GATS ANLAŞMASI KAPSAMINDA BULUNAN HİZMET SEKTÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMIŞ LİSTESİ Çeviri: Selim Yılmaz Aşağıdaki sınıflandırma 1994...