SAĞLIĞA AYRILAN PARANIN AZLIĞI EN ÖNEMLİ SAĞLIK
SORUNUMUDUR?*
1. Şubat 2008 tarihli
Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde Prof. Dr. Hasan Yazıcı’nın “Tam Gün Çalışmada
Yanlışlar ve Tıp Fakülteleri İçin Öneriler” başlıklı yazısı “ülkemizde ana
sağlık sorunu sağlığa ayrılan paranın azlığıdır” cümlesi ile başlamaktadır.
Sağlık sistemi
tartışmaları para ile başlayıp para ile bitmektedir. Bu nedenle ülkemizdeki
sağlık sorunlarının tartışılmasına bu noktadan başlamakta yarar vardır.
Sağlık hizmetinde görev yapan hekimler ve hekim öğretim üyeleri
de çoğu zaman ‘çok üstün ve yararlı bir hizmet’ verdikleri halde emeklerinin
karşılığının verilmediğinden yakınmaktadırlar. Hatta işin bu kısmını bir yana
bıraktığımız zaman bu kişiler, ülkemizde sağlık hizmetleri açısından para
meselesi dışında çok da önemli bir sorun olmadığını düşünmektedirler.
Sağlık hizmeti sağlayıcısı
olarak hekimler ne gibi bir hizmet vermektedirler? Verdikleri hizmet, gerçekten
çok yararlı ve üstün bir sağlık hizmeti midir? Hekimler ne iş yapmaktadır?
Hekimlerin çalışmasını ne belirler? Hekimler, hangi sınırlar içinde
çalışmaktadırlar?
Bütün bu sorulara verilecek cevap sağlık hizmetlerinin amacının
ne olduğu sorusuna verilecek cevap ile belirlenir. Bu soruya cevap verirken
sağlık hizmetlerinin kamusal olması ile bu hizmetlerin özel şirketler (hastane
ve kuruluşlar) tarafından verilmesi arasındaki farkın ne olduğu da
açıklanmalıdır.
Kamusal bir hizmetin en
önemli özelliği bu hizmetin kamu yararına ve kâr amacı olmadan verilmesidir.
Burada toplumun bir kısmının değil bütününün yararı ön planda gelir.
Günümüzde, sağlık hizmetleri alanında yapılan işler, bir muayene
ile başlayıp bitmemektedir. Sağlık hizmeti, muayene ile başlayan, giderek artan
tetkik, tedavi ve girişimlerle devam eden ve daima sürekli kullanılacak bir
ilaç, tıbbi malzeme ve cihazla devam eden bir süreç haline gelmiştir. Sağlık
adına yapılan bu süreçte kullanılan ilaç, malzeme ve cihazların büyük bir
çoğunluğu uluslararası tıp karteli ismini verdiğimiz şirketler tarafından
üretilmektedir. Bu şirketlerin hiç birisi kamusal hizmet anlayışı ile üretim
yapmamaktadır. Tıp karteli, patent anlaşması ile kendi ürettikleri ürünlerin
dışındaki ürünlerin üretim ve satışını engellemişlerdir ve tekel olmuşlardır.
Sözde rakipleri de kartele ait diğer şirketlerdir. Sağlık hizmeti olarak ifade
ettiğimiz süreçte çalışanların ücreti, otelcilik hizmetleri ve diğer giderler,
harcamaların çok küçük ve önemsiz bir kısmını teşkil etmektedir. Devamlı veya
gereksiz yere ilaç ve tıbbi teknoloji kullanan hasta veya toplum kesimi
arttıkça, uluslararası tıp kartelinin geliri artmaktadır.
Sanayide bir şirketin
gelirinin artması, ürettiği ve pazarladığı bir ürünün piyasada yer alması, çok
satması ve kullanılması ile mümkündür.
Sağlık hizmetlerinde kullanılacak ürünlerin ve hastaların sayısı
nasıl arttırılabilir? Hastada kullanılacak ilaç ve ürünlerin seçimi ticari
pazarlama kurallarına göre mi, yoksa hekimin böyle bir endişe taşımadan
bağımsız kararına mı bağlıdır?
Toplumlarda hastalık
olarak tanımlanan bazı durumların prevalansı (görülme sıklığı) aşağı yukarı
belli olup bu oran çok kısa sürelerde önemli bir değişiklik göstermez. Bu
nedenle gereksiz kullanım gerekçeleri yaratmadıkça ve daha ucuz ve etkili
tedaviler daha pahalı olanlarla yer değiştirmedikçe hasta sayısı ve
harcamaların çok fazla oranlarda artması beklenmemelidir.
Kullanılacak ilaç ve ürünlerin seçimi ve tercihi yapılan
propaganda, promosyon ve dağıtılan kâr payları ile sağlanmaktadır. Tıbbi ilaç
ve ürünlerin dağıtımı ve kullanımı tamamen ticari bir süreçtir. Bu ticarette
hastaların göreceği fayda veya tedavi önemli değildir. Tüketilen ilaç ve
ürünlerin de büyük bir kısmı gene gerekli ve yararlı olmadıkları durumlarda
kullanılmaktadır.
Günümüzde, daha etkili ve yararlı birçok ilacın geliştirildiği
ileri sürülmektedir. Bu üstün ilaçlarla hastalık ve hasta sayılarının daha da
azaltılması beklenemez mi? Buna rağmen hasta sayısının ve sağlık harcamalarının
durmadan artışı nasıl açıklanabilir?
Toplumda hasta sayısı ve
dolayısı ile sağlık harcamaları azalmadığına ve durmadan arttığına göre,
verilen sağlık hizmetlerinin etkisiz ve yararsız olduğunu söyleyebiliriz. Bu
etkisiz ve yararsız sağlık hizmetinin diğer taraftan sağlık hizmetlerinde performansı
ve hasta sayısını arttırdığından bahsedilmektedir.
Sağlık hizmetlerine daha
fazla para ayrılmasını ve sağlık hizmetlerinde performansın ve verimliliğin arttırılmasını
savunanlar, uluslararası tıp kartelinin çıkarları doğrultusunda sağlık
endüstrisinden gelir sağlayan özel şirket ve kuruluşlardır. Onların sözlüğünde
performans “gelirlerinin artması anlamına gelir.
Bu amaçla uygulanan, Sağlıkta Dönüşüm Projesi, kısaca, sağlık
hizmetlerinin devlet tarafından verilmemesi ve sağlık piyasasının uluslararası tıp
karteline devredilmesi demektir. Bu proje küreselleşme projesinin sağlık
alanında uygulamasıdır. Küreselleşme ise, devletin tasfiye edilmesi, bütün
üretim, endüstri ve ticaretin uluslararası şirketlere devredilmesi demektir.
Küreselleşme sömürgeleşme anlamına gelmektedir.
Sağlık hizmetinin değişik
alanlarında görev alan bu şirketler için verim, bu ticaret için yatırdıkları
sermayeye oranla elde ettikleri kazançtır. Yatırıma oranla ne kadar fazla para
kazanırlarsa verim o kadar fazla demektir. Bu şirketlerin kazanç hırslarının
bir sınırı yoktur.
Sağlıkta dönüşüm projesi ile kamu ilaç ve aşı fabrikaları
kapatılmış, sağlık hizmetlerinde özelleştirmeler teşvik edilmiştir. Devlet ve
üniversite hastaneleri de kâr amacı ile çalışan işletmeler haline sokulmuştur.
Bu hastaneler bir vergi dairesine bağlandıkları gibi, aynen özel şirketlerde
olduğu gibi kendi gelirlerini arttıran hekimlere performans adı altında kâr
payı dağıtmaktadırlar. Bu hastaneleri çalışma tarzından dolayı artık bir kamu
hastanesi gibi kabul etmek mümkün değildir.
Bugün bütün sağlık
kuruluşları gelirlerini ve kârlarını arttırmak için çalışmaktadır. Bu da iki
şekilde mümkündür; hasta sayılarını ve hastalara yapılan işlemleri (teşhis ve
tetkik yöntemleri, muayene, kontrol, yatış, ameliyat, kullanılan ilaç ve tıbbi
malzeme) arttırmak. İşte bu anlayış ve uygulamalarla 2003 de 5 milyar dolar
olan kamu ilaç harcamaları 2006’da on milyar dolara çıkmıştır. 2002’de Sağlık
Bakanlığına bağlı hastanelerde 836 518 ameliyat yapılırken bu sayı 2005’de 2.7
kat artarak 2 2888 489 olmuştur. (1)
Sağlıkta dönüşüm ne kadar
etkili bir dönüşümdür ki, bir anda hem hasta sayısı hem de yapılan tedavi
ameliyatlar artmıştır. Muayene olan, ilaç kullanan ve ameliyat olan kişi
sayısının birdenbire bu derecede orantısız artması, gerçekte hasta olmayan
kişilere yapılan gereksiz tıbbi uygulamalar ve ameliyatlara bağlıdır.
Hekimlere, hastane gelirlerini arttırdıkları oranda verilen kâr payı da hasta
sayılarının bu derece artmasında etkili olmuştur.
Sağlık harcamalarını
arttırmak için uygulanan siyasetler sonucu sosyal güvenlik açığı artmıştır.
2006’da 17.6 milyar YTL olan sosyal güvenlik açığının 2007’de 26.8 milyar
olduğu ve 2008’de 28.8 milyar YTL’ye çıkacağı belirtilmektedir. (2) Yani
toplanan primler ve devletin bu alana ayırdığı para bu arttırılmış sağlık
harcamalarını karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Bu şekilde hasta, ameliyat ve
sağlık harcamalarında olan artış, gülünç bir şekilde iyi bir performans ve
verimlilik gibi takdim edilmektedir.
Uluslararası tıp
kartelinin kontrolündeki sözde tıp bilimi”, bütün dünyada gelirini arttırmak
için, ilaç ve tıbbi teknolojilerin kullanılacağı gerçekte hastalık olmayan birçok
uydurma hastalık ve bunlar için kullanılacak birçok ilaç ve ürün
geliştirilmiştir. Bütün bu ürünlerin çoğu, gereksizlik ve yararsızlıkları bir
yana “birim yatırıma göre kâr payı çok yüksek olan” pahalı ürünlerdir.
Gereksiz tıbbi teknoloji
kullanmanın insan sağlığına bir katkısı olmadığı gibi, bunlara bağlı olarak
meydana gelen yeni hastalık ve tıbbi sorunlar da tıp kartelinin önemli bir kazanç
kapısıdır. Sağlık hizmetlerinin ve ameliyatların ticari amaçlarla arttırılması,
bu uygulamaların yol açtığı (iatrojenik-tıbbi uygulamalara bağlı)
komplikasyonlar (hastalık ve sorunlar) ile yeni hastalıklara ve ölümlere neden
olmaktadır. Bunların topluma verdiği zararlar o kadar fazladır ki, bunların
neden olduğu ölümler ABD’de tüm ölüm nedenleri arasında üçüncü sırayı
almaktadır. (3)
Sağlıkta dönüşüm ile bütün
yapılanlar bunlar değildir. Bu dönemde sağlık alanındaki yolsuzluk, hortum ve
kötü kullanımlar, şebekeleşme ve çeteleşmeler en yüksek seviyeye ulaşarak
“varsayılan” haline gelmiştir.
Hastaneler bir yandan
gereksiz tedavi ve ameliyatlarla gelirlerini arttırmaları için teşvik
edilirken, diğer taraftan kendilerine yapmadıkları tedavi ve ameliyatları, kullanmadıkları
ilaç malzeme, cihaz ve diğer ürünleri faturalama imkânları verilmiştir. Artan
hasta ve ameliyat sayılarının bir kısmı da faturalama hileleri ile şişirilmiş,
gerçekte yapılmayan ve kullanılmayan tedavi, girişim, ilaç, tıbbi malzeme ve
cihazlara bağlıdır. Yapılmayan işlem ve ürünleri fatura eden hastanelerin
bunları kanıtlama zorunluluğu yoktur. Bu da onlara, düzenledikleri faturaları
keyfi olarak daha da şişirme imkânı vermekte ve teşvik etmektedir. Denetim
mekanizması da tamamen felç edilerek, denetleyenlere yapılan bu usulsüz
işlemleri sadece onaylama seçeneği bırakılmıştır.
Maliye Bakanlığı Muhasebat
Kontrolörlerinin, 2006 yılı inceleme ve soruşturma faaliyetleri sonucunda,
sağlık sektöründe 171 değişik suiistimal olayı ile devletin zarara uğratıldığı
ve bu şekilde devletten çok yüksek tutarlarda para alındığı ve istendiğinin
ortaya konulduğu belirtilmiştir. (4,5)
Faturalama yöntemi ile
yapılan yolsuzluk ve hortumlamalarla hastane ve sağlık kuruluşlarına aktarılan
kaynak, gereksiz tıbbi teknoloji ve ameliyatlarla yapılandan daha fazladır.
Kısaca sağlık hizmetleri için ayrılan kaynakların büyük bir kısmı bu
yöntemlerle sağlık hizmetleri için harcanmamaktadır!
Bu ve benzeri haberler
sürekli olarak basında yer alırken bazı kesimler hâlâ sağlık alanında tek ve
önemli sorunun sağlığa ayrılan para olduğunu iddia etmekte ve sözde hekimleri
savunuyor görünerek tıp kartelinin ve şirketlerinin sağlık hizmeti adı altında
sürdürdükleri pis ticareti savunmaktadırlar.
Sonuç olarak, uygulanan
sağlıkta dönüşüm projesi, sağlık sistemini insanlara ve topluma zarar veren bir
yapıya dönüştürmüştür. Getirilen sistem, hem gereksiz olarak yapılan hem de hayali
olarak yapılmış gibi gösterilen harcamalarla, sosyal güvenlik sisteminden ve
kişilerin kendi keselerinden yaptıkları harcamaları daha da arttırmayı
hedeflemektedir. Bu halkın değil, sağlık ticareti vasıtası ile gelirlerini daha
da arttırmak isteyen çevrelerin arzusudur.
Toplumun yararına olan, etkili, yararlı bir sağlık hizmetinin
ulusal kuruluşlarla ve kamucu anlayışla verilmesidir. Böyle bir sistemde
sağlığa ayrılan paranın azlığından şikâyet edilmez. Ticari olmayan bir sağlık
hizmeti aynı zamanda pahalı da değildir. Sağlık hizmetlerinin insanlara zarar
vermeden verilmesinin yegâne yöntemi de budur.
* Prof. Dr. Hasan Yazıcı: Tam Gün Çalışmada Yanlışlar ve Tıp
Fakülteleri İçin Öneriler. CBT (1 Şubat 2008), 1089:20
1. (28 Mayıs 2007,
http://www.turksagliksen.org.tr/content/view/3826/55/ )
2. . http://www.ntvmsnbc.com/news/424458.asp?cp1=1
3. Gary Null PhD, ve ark. (http://www.mercola.com/2004/jul/7/healthcare_death.htm)
4. 1 HARCAYIP 10 GÖSTERDİLER
(http://www.guncelhaber.com/Saglik/1-Harcayip-10-Gosterdiler-19685.html ,
16.4.2008’de erişilmiştir.)
5. Sahte reçeteyle 1 milyon YTL vurgun.
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=68320&cat=220&dt=2008/04/17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder