ASKERİ HASTANELER NE ZAMAN KAPATILDI VEYA ASKERİ HASTANELER TEKRAR AÇILABİLİR Mİ?



ASKERİ HASTANELER NE ZAMAN KAPATILDI VEYA ASKERİ HASTANELER TEKRAR AÇILABİLİR Mİ?

15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra 31 Temmuz 2016 tarihinde 669 sayılı KHK ile      Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) ve asker hastaneleri Sağlık Bakanlığına devredilmiştir. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/07/20160731-5.htm
Sağlıkta Dönüşüm süreci ve bu süreçte yapılanlar bilinmediği zaman askeri hastanelerin 31 Temmuz 2016’da kapatıldığı sanılabilir. Hastaneler bu tarihten önce kapatılmıştır. Bu tarihte devam eden mevcut durum resmileştirilmiştir. Değişen bir şey yoktur.     
Askeri hastaneler, askerlerin ve askeri personelin muayene ve tedavi oldukları hastanelerdi. Bu hastanelerde sıradan er ve personel muayeneleri dışında ciddi olarak sağlık hizmetinin verilmiyordu. Askeri hekimler ve askerliğini askeri hekim olarak yapan hekimler, genel olarak er ve erbaşlar ve daha az olarak da astsubay, subay ve askeri sivil memurları muayene ve tedavi edebiliyordu.
Askeri Hastanelerde çalışan hekimler 2016’dan önce sivil veya özel bir hastanede çalışmak için bir an önce emekli olmak ve daha sonra da serbest muayenehane açmayı düşünüyorlardı. Bu hastanelerde çalışan muvazzaf hekimler de zorunlu hizmet süreleri bitince hemen askerlikten ayrılıyordu. Askeri hekimlerin gözü her zaman dışarıda idi. Bu nedenle askeri hastanelerin “savaş ve askeri durumların” ihtiyacına göre işletilen hastaneler olması ve bu amaca göre işletilmesi kimsenin umurunda değildi. Askeri hastanelerin işletim tarzı idare-i maslahatçılık idi.
Sağlıkta Dönüşümde tabuta çakılan ilk çivi 1982 Anayasasında  (7.11.1982) Devlete sağlık hizmetlerinde düzenleyici bir görev verilmiştir. Devletin, bu görevi kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği” belirtilmiştir. 1961 Anayasasında ise 49. Maddesine göre herkesin tıbbi bakım görmesi devletin görevi olarak tanımlanmıştır. 1982 Anayasa’sı ile Sağlıkta Dönüşümün temeli atılmıştır.
Bunu 1990’lı yıllarda birçok siyasi parti tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan sağlık reformu projeleri takip etmiştir. Reformun adı değişerek 2000’li yıllarla da “sağlıkta dönüşüm projeleri” ne dönüşmüştür.  
Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin yapılandırılmasının Dünya Bankasına veya başka bir deyişle Emperyalizme teslim edilmesinde, esas amaç gizlenerek, süreçte tepki gösterebilecek kişi ve kuruluşların satın alınarak tepkilerinin önlenmesi ve bunların isteği ile yapılıyormuş gibi gösterilerek sessizce gerçekleştirilmiştir. Askeri Hastanelerinin yeniden açılmasını savunanlar bugüne kadar bu süreci halâ anlamamış ve anlayamayacak olan kişilerdir.
Kişilerin satın alınması daima para ile olur. Herkesin bir fiyatı vardır.  Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Doç. Dr. Sefer Aycan imzası ile yayınlanan “Performans Genelgesi” ile hekimler satın alınmıştır. (2002/ sayılı  “Döner Sermaye Uygulamaları Hakkında Genelge” (Sayı: B100THG0740003) SSK Hastanelerinin devrinden önce SSK’lı hastaların serbest eczanelerden ilaç alabilmesi sağlanmış ve hastanelerle birlikte SGK eczaneleri de kapatılmıştır. Eczacılar da böyle satın alınmıştır. Bu uygulamalar sağlık sistemine yönelik olarak tabuta çakılan ikinci çividir. Bu uygulamalarla hekim ve eczacıların yeni sisteme muhalefeti tamamen engellenmiştir.
Performans genelgesi ile Devlet Hastanelerinde hekimlere hastanenin gelirini arttırdıkları oranda “kâr payı” dağıtılmaya başlanmıştır. Kâr payı ticari ortaklıklarda veya işbirliklerinde dağıtılır. İlaç firmaları kendi temsilcilerine kendilerine verilen ilaçların satışını arttırdıkları oranda performans ödemesi yapar. Özel Hastaneler kendilerine hasta getiren taksi ve 112 ambulans şoförlerine hasta başına ödemede bulunur. Böyle bir performans ödemesi diğer kamu kuruluşlarında yoktur. Bu kuruluşlarda fazla mesai yapılır. Ticarette komisyonculara da böyle ödeme yapılır. Bunların tek işi pazarlama yapmaktır. Dönüşüm döneminin Sağlık Bakanı Recep Akdağ, yeni Döner Sermaye Yönergesiyle kamuda çalışan hekimleri hastanelerin kâr ortağı haline getirdiklerini söyleyerek bu durumu itiraf etmiştir.
Devlet Hastanelerinde hekimlerin kâr ortağı yapılması üzerine SSK hastanelerinde çalışan hekimler de kendilerine performans ödemesi yapılmasını  -kâr ortağı olmayı- istemeye başlamışlardır.
5-6 Ocak 2005 tarihlerinde “Bazı kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesine dair kanun tasarısı'' kabul edilmiş; 19.2.2005 tarihinde de SSK Hastaneleri’nin Sağlık Bakanlığı’na devri ile Sağlıkta Dönüşümdeki en önemli aşama sorunsuz halledilmiş “herkes bayram yapmıştır.”  SSK tarih olmuştur. Bu arada sadece SSK Hastaneleri değil Devletin elindeki diğer hastaneler de (Demiryolu Hastaneleri, Belediye Hastaneleri, Devlete ait diğer poliklinik ve sağlık merkezleri de Sağlık Bakanlığı’na devredilmiştir.
Askeri Hastanelerdeki hekimler de günün birinde kendilerine de bu imkânın tanınmasını arzular hale gelmişlerdir. Daha fazla hasta muayene ve tedavi etmeleri ancak Askeri Hastanelerin SGK sistemine bağlı olması ile sağlanacaktır. SSK ve Kamu Hastanelerinin kapatıldığı dönemde Askeri Hastanelerin kapatılması sağlanamamış ise de bunun yöntemi belirlenmiştir. 
Sağlıkta Dönüşüm süreci ile ilgili olarak resmi belgeler ve Dünya Bankasından alınan krediler, dönüşümün uygulanması ile ilgili kişi, Kurum ve belgeler sürekli olarak halktan gizlenmiştir. Bilenler de hep üç maymunu oynamıştır.
Bu konudaki ilk resmi belge  2003 yılında yayınlana “AK Partinin Sağlıkta Dönüşüm kitabı” dır.  Kitapta basım tarihi yoktur. Bu kitapta Sağlıkta Dönüşüm olarak bilinen süreçte nelerin yapılacağı ayrıntıları ile yazılmış ve daha sonra da söylenenler adım adım gerçekleştirilmiştir. 


Dünya Bankası’nın web sayfasından alınan bu alıntıda görüldüğü gibi SD için kredi tutarı 60.61 milyon ABD doları olup süre 2004-2007 olarak belirtilmiştir. Projeyi uygulayacak takımın lideri bankanın memuru Enis Barış’tır. Dünya Bankası SGK sağlık sistemi satın alım sisteminin dijital altyapısı olan MEDULA sistemini kurmuş, sağlık hizmetlerinde kullanılacak tıbbi ürünlerle tedavi şekilleri ve bunların fiyatlandırma şeklini belirleyen Sağlık Uygulama Tebliği ve Eklerini düzenlemiştir. Bu sistemin nasıl alındığı, Türkiye’ye nasıl uyarlandığı, bu işlerin kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. SUT’de bu tarihte Türkiye’de uygulanmayan ve bilinmeyen bazı tedavi, girişim ve malzemeler de listeye eklenmiştir. Dünya Bankasının devreye girmesi ile sistemin tamamen değiştirilmesi tabuta çakılan son ve en büyük çividir.

Sağlık Bakanlığı ve Üniversite Hastanelerinin SGK sistemine bağlanması bu hastanelerin işletiminde devletin tasfiyesi anlamına gelmektedir.
Sağlıkta Dönüşüm ile getirilen sistem budur.
Askeri Hastanelerin kapatılma sürecine tekrar dönelim:
TSK’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması çalışmaları 2012 tarihinde başlamıştır. (26.11.2012-https://www.mynet.com/tsk-milli-savunma-bakanligina-baglaniyor-110100664071)
www.buyukhaber.com haber sitesinin 13 Kasım 2012 tarihli haberinde “Askeri hastaneleri sivilleştirmeyi amaçlayan çalışmada sona gelindiği”; Genelkurmay Başkanlığının kendisine bağlı 41 hastanede ilgili birimlere fizibilite raporu hazırlattırarak  zarar eden (??) ve etkin kullanılamayan askeri hastaneler tek tek tespit ettirdiği;   edildiği belirtilerek 17 askeri hastanenin kapatılmasının ardından Genelkurmay Başkanlığı'na ait 24 askeri hastane Milli Savunma Bakanlığı'na devredileceği belirtilmiştir.  Bu çalışmaların hepsi askeri hastanelerin SGK sistemine bağlanması için yapılan çalışmalar olup bu gelişmeler kamuoyundan gizlenmiş ve kimse bunların üzerinde durmamıştır.
Bu çalışmada askeri hastanelerin kâr eden bir hastane olmaması üzerinde durulmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev yapan askerî ve sivil personel ile yakınlarının sağlık hizmetleri 2010 yılında Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınmıştır.  ( 25.03.2010 tarihince yayınlana SGK SUT’nin 3.1.1.B – (1)  
09 Ekim 2010 tarihli tebliğ ile Sosyal Güvenlik Reformu kapsamında, TSK'da görevli askeri ve sivil personel ile bunların bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri 15 Ekim 2010 tarihinden itibaren genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. (27724 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Türk Silahlı kuvvetlerinde Görev Yapan Askeri ve Sivil Personelin GSS Kapsamına Alınması Hakkında Tebliğ”)
Kapılarını sivil hastalara açan Türk Silah Kuvvetleri'ne (TSK) ait askeri hastaneler 1.1.2012 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile yaptığı global bütçe anlaşması yapması SGK sistemine bağlanmıştır.
Gerçekte Türk Silah Kuvvetleri'ne (TSK) ait askeri hastaneler Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile yaptığı global bütçe anlaşması yapması ile 1.1.2012 tarihinde kapatılmış olmaktadır.
15 Temmuz başarısız darbe girişiminden sonra Askeri Hastaneler tamamen Sağlık Bakanlığına Bağlanmıştır. Yani SGK sistemine bağlanan ve Milli Savunma Bakanlığına devredilen askeri hastaneler bu sefer Milli Savunma Bakanlığından Sağlık Bakanlığına devredilmiştir. Bu Askeri Hastanelerin Kapatılması değil sıradan bir tabela değişikliğidir. Önceden SGK sistemine bağlanan hastaneler daha bir sivil görünüm kazanması için Sağlık Bakanlığına devredilmiştir.  
Askeri Hastanelerde çalışan hekimler ne istiyordu?
Devlet Hastanelerinde hekimler gibi askeri hastanelerde çalışan hekimler de çalışmaları için kendilerine de performans ücreti ödenmesini arzuluyordu. Devlete ait diğer sağlık kuruluşlarının SGK sistemine bağlanmasına rağmen askeri hastaneler sistemin içine alınamamıştı. Fakat bunun da benzer yöntemlerle, hiçbir tepki çekmeden, tereyağından kıl eker gibi sessizce yapılabileceği açıktır. Sağlık Bakanlığına devredilen bu hastanelerin SGK sisteminden ayrılarak sadece askerlere hizmet veren, kâr amacı gütmeyen bir hastane haline çevrilmesine herkesten çok bu hastanelerde çalışan askeri hastane hekimleri karşı çıkacaktır. Onlar için hastanenin tabelasından çok hastanenin hangi sistem içinde çalışacağı önemlidir.
Hürriyet Gazetesinin 27.05.2008 tarihince yayınladığı “Askeri hastaneler sivillere tamamen açılıyor” başlıklı haberde Sağlık Komutanlığı’nın hazırlayıp Genelkurmay Başkanlığı’nın onayladığı andıç ile askeri hastanelere kabul edilecek sivil hasta sayısının arttırılması ve bunun TSK sağlık personelinin gelirini artıracağı öngörülmüştür. Bu andıçta askeri hekimlerin döner sermayeden pay almalarının önünün açıldığı belirtilmiştir.      
Genel Kurmay Başkanlığının “Devletin Sağlık alanından giderek çekildiği” nin farkında olduğu da yasa taslağının “genel gerekçe” bölümünde belirtilmiştir. “Maaş yöntemini benimseyen yegâne kamu sağlık kuruluşunun TSK hastaneleri olduğu vurgulanarak” bu yöntemde hekimlere yapılan ödemenin “muayene sayısı ile herhangi bir ilişkisinin olmadığı bunun da hasta memnuniyeti ve hastaya verilen hizmetin kalitesi açısından ciddi sorunlar oluşturduğu vurgulanmaktadır. Bu yazıda askeri hekimlerin askerlik yapan kişilerle sınırlı bir alanda hekimlik faaliyeti yaptıkları ve bu nedenle fazla hasta bakamadıkları ve bu hastalara da “kendilerine gelir getirecek tıbbi işlem ve hizmetleri” fazla kullanamadıkları için bir performans gelirlerinin bulunmaması sorun olarak gösterilmektedir.  Sağlıkta Dönüşüm veya SGK merkezli sağlık hizmeti satın alınması sistemi hep böyle savunula gelmiştir.
           Türkiye’de Dünya Bankası tarafından kuralları belirlenen ve tesis edilen bir sağlık sistemi uygulanmaktadır ve hiçbir hastane bu sistemin dışında bir hizmet veremez. Bazı sağlık kuruluşlarının mülkiyeti Devlette olsa bile hizmet sunumu ve işletme alanında Devlet tasfiye edilmiştir. Doğrudan hizmet veremez. Türkiye’de bazı Devlet ve Üniversite Hastanelerinin tabelalarında Devlet ve Üniversite kelimelerinin olması nedeni ile sistemi savunan kişiler sürekli olarak sağlık sisteminde bir değişikliğin olmadığını, Devlet ve Üniversite Hastanelerinin varlığının hâlâ devam ettiğini sanabilir. Bunlara göre Sağlıkta Dönüşüm ve özelleştirme diye de bir şey olmamıştır. Bilindiği gibi ABD’de de, Almanya, Fransa ve İngiltere’de Devlet, Üniversite, kilise, belediye hastaneleri ve askeri hastaneler de vardır. Bu hastanelerde de hekimler hastaları tedavi etmekte, reçete yazmakta ve tedavi etmektedir. O zaman Türkiye’deki sağlık sistemi ile ABD’deki sistem arasında bir fark yok demek gibi bir şeydir. Ya da “Eşeğin de gözü, kulağı, kuyruğu vardır;  kedinin de gözü, kulağı, kuyruğu” vardır. O halde eşek kedidir demek gibi bir şeydir. Sistemi görmek istemeyenler böyle gülünç gerekçeler uydurabilmektedir. Böyle düşünenler sağlık hizmetlerinin bütün dünyada bilimsel kurallara göre yürütülmekte olduğunu iddia ederek Dünya Bankası’nın küresel sağlık sistemini savunmaya devam etmektedirler. 
            Sağlıkta Dönüşüm Projesi kapsamında daha önce Milli Savunma Bakanlığına ve daha sonra da SGK sistemine bağlanan bu hastanelerin aslında 31 Temmuz 2016 tarihinden önce de artık askeri hastane değildir. Askeri hastanelerin açılmasına yönelik bütün açıklamalar halkı aldatan ve gerçek durumu gizleyen açıklamalardır.   
            Dünya Bankası tarafından Türkiye’de uygulanan sağlık sistemi değişmeden askerlere hizmet eden; kâr amacı gütmeyen, savaş ve gerektiği durumlarda TSK personeline hizmet edecek askeri hastanelerin tekrar açılması söz konusu değildir. Bu yönde yapılacak bir değişiklik sadece tabela değişikliği olacaktır.  Bir tabela değişikliği için bu kadar yaygara çıkarılmasına da gerek yoktur.
Zamanında bu süreci görmezden gelen, üç maymunu oynayan, susup, seyredip görmezden gelenlerin bugün yaygara çıkarmasının hiçbir anlamı yoktur.  
4.4.2019  





SGK MERKEZLİ SAĞLIK HİZMETİ SATIN ALIM SİSTEMİ


SGK merkezli bir “sağlık hizmeti pazarlama ve satın alma” sisteminin kurulması Sağlıkta Dönüşüm Projesinin bir uygulamasıdır. Sağlıkta Dönüşüm neoliberalizm isimli  sömürgecilik yönteminin  sağlık alanında uygulanmasıdır. Özü özelleştirme yolu ile kamunun (Devletin) tasfiyesidir. Neoliberal uygulamalar kelime anlamı ile kulağa hoş gelir ve amacı gizlenerek “serbest piyasa ekonomisi” olarak da övülebilir. Neoliberal uygulamalar sağlık ve sigortacılık yanında her türlü hizmet, bankacılık, endüstri, üretim, ticaret,  tarım, ormancılık dâhil her alanda devletin tasfiyesi için kullanılmıştır.  Tabii kâğıt üzerinde devlet vardır. Fakat bu alanlarda devletin bir egemenliği yoktur. Devletin görevi bu sistemi korumak ve kollamak olarak devam etmektedir. Bu sistemde küresel sisteme bağlı şirket ve kartellerin ticari hakları patent hakları ile korunurken bu şirketler için gümrükler de kaldırılmıştır. Bu sistemi uygulayan ülkeler bu şekilde küresel pazar sistemi içine alınmıştır. Ülke içindeki sektörler ve büyük şirketler uluslararası şirketlerin patent haklarından yararlanmak için bu uluslararası şirketlerin uzantısı ve ortağı haline gelmişlerdir.
Sağlıkta dönüşümün üç özelliği vardır:1) Sağlık alanından devletin tasfiyesi, 2) Sağlık sisteminin özelleştirilmesi, 3) Uluslararası tıp kartelinin çıkarlarına uygun bir sağlık piyasası oluşturulması.
            Bu sağlıkta sömürgeleştirme projesinin gerçek amacı ve nitelikleri bütün yayınlarda ve belgelerde gizlenmiştir. Dönüşüm başlangıçta daha çok “sağlıkta reform” olarak isimlendirilmiştir. Projenin yapılış amacı: “sağlık alanında eşitsizliklerin giderilmesi”, “hastanelerde rehin kalınmaması”, “sağlığa ulaşımın sağlanması”, “herkesin beklemeden istediği eczaneden ilaçlarını alabilmesi”,  “istediği hastaneye gidebilmesi”, “istediği hekimi tercih edebilmesi”, “sigorta kuruluşlarının tek elde toplanması” gibi gerekçelerle savunulmuştur.
Projenin hazırlanması çok eskiye gider. 1982 Anayasası ile de (7.11.1982): “Devletin... sağlık kuruluşlarının tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler” ifadesi ile sağlık hizmetlerinin verilmesinde devletin görevi düzenleyici olarak değiştirilmiştir. Yani Devlet sağlık hizmetlerini sağlamakla görevli değildir. “Devletin, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği” belirtilmiştir.
Proje çok önceden İMF ve DTÖ’ne verilen taahhütler ve imzalanan anlaşmalarla Dünya Bankası tarafından yürütülmüştür. Nitekim Ak Parti Sağlıkta Dönüşüm Projesi kitabında projenin  “1990 yılı sonunda Dünya Bankası desteği ile yürütülen projenin devamı olduğu belirtilmektedir. Proje milli bir proje değildir. Türkiye’deki BÜTÜN SİYASİ PARTİLER, sendikalar ve kitle önderleri bu projeyi desteklemiş ve bugün de yaptıkları gibi ya üç maymunu oynamışlar; susmuşlar, seyretmişler ve görmezden gelmişlerdir.
            Proje ile SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı birleştirilmiş ve herkesin zorunlu sigortalı olması sağlanmıştır. Herkesin zorunlu sigortalı yapılması bazılarınca “herkesin hem istediği SHS’na gitmesi hem de sağlık hizmetlerinin devlet kontrolünde (*) ücretsiz olması”, nüfuz cüzdanı olan herkesin bedava hastanelere başvuracağı söylemleri ile bu emperyalist proje sosyalist bir proje gibi de gösterilmiştir.
            Proje ile SGK sağlık hizmeti veren değil “satın alan” bir kuruluş haline getirilmiştir. Sağlık Kuruluşları özelleştirilirken ve özelleştirmeler teşvik edilirken özel olmayan SHS’nın da şirketleşerek SGK’nın belirlediği koşullarda sağlık hizmeti satması hedeflenmiştir. Şirketler kâr amacı ile çalışır ve kamusal bir hizmet vermez. Bu kuruluşlar mülk ve personel maaş ve giderleri devlete ait ise de işletmesi Dünya Bankası’nın belirlediği koşullarda SGK kurallarına bağlıdır.    
Ticari bir SHS’nun verimliliği gelirinin veya kârının artışı ve oranı ile belirlenmektedir. Bu da olabildiğince fazla hasta (müşteri) bularak bunlara olabildiğince sağlık hizmeti (muayene, konsültasyon, tetkik, tahlil, görüntüleme, tedavi, girişim ve ameliyatlar) vermesi ile mümkündür. Özel hastaneler kendisine para kazandıran hekimlere devlet hastanelerinde dağıtılan miktardan daha fazla kâr payı dağıtmaktadır. Devlet ve Üniversite hastanelerinde de performans adı altında her işlem için hekimlere bir kâr payı dağıtılmaktadır.
Bu sistem SGK sigortalıları için sağlık hizmetini büyük oranda ücretli bir sistem haline getirmiştir. SGK, özel SHS’na kendileri tarafından karşılanan hizmet bedelinin iki katı kadar (uygulamada sınırsız ve belgesiz) para tahsil etme hakkı vermiştir. Bu sağlık hizmeti giderlerinin en azından 2/3’ünün vatandaşın kesesinden yapıldığını gösterir. Özel hastanelerin hastalardan bunun çok üzerinde para topladığı göz önüne alındığında sağlık hizmetlerinin bazı durumlarda neredeyse tamamının vatandaşların kesesinden karşılandığını görürüz. 
Üniversite Hastaneleri için çıkarılan Tam Gün Yasası’nın Anayasa Mahkemesi Tarafından iptal edilmesi ile Üniversite Hastaneleri üniversite öğretim üyelerinin özel şirket hastanesine dönüştürülmüştür. Bu hastanelere başvuran kişiler vezneye para yatırmadan herhangi bir öğretim üyesi ile görüşemez. Üniversite Hastaneleri de bu uygulama ile vatandaşlardan özel SHS’nın topladığı kadar para tahsil etmektedir. Bu da üniversite hastanelerinde verilen hizmetin de “bedava” olmadığını göstermektedir.
            Hastanelerin hekimlere kâr payı dağıtması (performans) uygulaması ile muayene, konsültasyon, tetkik, tahlil, görüntüleme, tedavi, girişim ve ameliyatla gibi gereksiz işlem, tedavi ve ameliyatlar olabildiğince artmış daha doğrusu arttırılmıştır. Herkesin zorunlu olarak sigortalı yapılmasının bir amacı da bu şekilde arttırılan sağlık harcamaları için bir finansman kaynağı oluşturulmasıdır. GSS ile herkes zorunlu olarak sigortalı yapıldığı için vatandaşın bu kapalı sistem dışına çıkması mümkün değildir. Herkesin zorunlu sağlık sigortası yapılması uygulaması önce Türkiye’de daha sonra da ABD’de uygulanmıştır. Obamacare (Obamabakımı) olarak isimlendirilen sistem Türkiye’de denenen bir sistemdir. Türkiye’de çok sevilmesine rağmen bu sistem ABD’de önceki sisteme göre daha kötü bulunmuştur. Önceki sistemde gönüllü sigortacılık vardı. Herkes kendi istediğine göre sigorta yaptıyor ve bazı sağlık hizmetlerini kendi kesesinden ödüyordu. ABD halkı bu sistemi Obamacare’e  denen zorunlu sağlık sigortacılığı sistemine göre daha iyi bulmaktadır. Bu sistemi kaldırmak isteyen Donalt Tump’un seçimi kazanmasının nedeni budur. Muhtemelen aynı siyasetle önümüzdeki seçimi de kazanacaktır. Tartışmalar bu noktada yoğunlaşmaktadır.
Türkiye’de durum tam tersidir. Sağlıkta Dönüşüm projesinin AKP’nin oy oranını en azından % 15 arttırdığı söylenmektedir. Trump’un tersine AKP her seferinde bu nedenle seçmenden oy istemektedir.
            Sağlık hizmeti bir fabrika veya işletmeden farklı bir hizmettir. Bir ürün veya mal üretilmez. Buradaki verimlilik market ve AVM’lerin verimliliği gibidir. AVM’lerin verimliği buralara gelen kişi ve bu kişilerin aldığı veya satılan mallarla ölçülür. Ne kadar çok ve pahalı mal satılırsa verimlilik ve kârlılık o kadar fazla olacaktır. SHS’de gereksiz muayene, konsültasyon, tedavi ve girişimler ile bu süreçte kullanılan ilaç, tıbbi malzeme, cihaz, sarf malzemesi, kan ve kan ürünü ve biyomedikal ürünler satılmaktadır. Bu hastanelerin geliri özellikle en pahalı olanlarının olabildiğince fazla satılması ile arttırılır.  Sağlık hizmetinde bir girişim veya tedavinin gerekliliği hekimin ve cerrahın seçimine bağlıdır. Hekimler ve cerrahlar  en pahalı ilaç ve malzemelerin kullanıldığı tedavi ve girişimleri tercih etmektedir. Hastaneler hastaların iyileşmesini değil daima sağlık sorunları ile uğraşmasını, sürekli olarak kendilerinin müşterisi olmalarını ve olabildiğince yoğun bakım tedavisi gibi ciddi geri ödeme alabilecekleri tedavi koşullarını kullanmak istemektedirler.
            Eczaneler için de durum aynıdır. Eczacı eşdeği ucuz olan ilacı değil kâr payı daha yüksek olan pahalı olanı satmayı tercih edecektir. Bu nedenle jeneriği (ucuzu) olan ilaçların orijinal olmadığı veya eczanede bulunmadığı söylenerek hasta pahalı ilaca yönlendirilir.
            Bazıları hekimlerin bu uygulamalara karşı çıkıp çıkmadığını merak ediyor. Dikkatlice incelendiğinde tıbbi ürünlerin satış ve pazarlanması için kullanılan bu sistemde hekim bunları ne kadar fazla kullanır ve kullandırırsa çalıştığı hastane o kadar fazla kazanacak ve buna bağlı olarak kendi kazancı da o oranda artacaktır. Tıbbi ürün ve uygulamaların pazarlanmasında hekimler SHS’nın bir kâr ortağı haline geldikleri için hekimlerin bu sistemem karşı çıkması beklenmemelidir. TTB, tabip odaları ve her görüşten hekimin bu sistemi şu veya bu şekilde savunması şaşırtıcı değidir. Hekimler ayrıca gereksiz muayene, konsültasyon, kontrol muayenesi, tetkik, tahlil, görüntüleme (MR, BT, sintigrafi, PET, anjiografiler gibi), tedavi, girişim, ameliyatları cesur bir şekilde savunmaktadırlar. Kendilerine karşı çıkanları ve eleştirenleri de bilime ve modern tıbba (modern tıp zaten cari uygulanan tıp demektir) karşı çıkmakla suçlamaktadırlar.  
            SÖYLEDİKLERİMİZİN KANITI VAR MI? ACABA HAKSIZ SUÇLAMALARDA MI BULUNUYORUZ?
            Açıkladığım gibi yukarıda yaptığım değerlendirmeyi doğru bulan bir kişi bile çıkmayacaktır. Fakat gerçek nedir? Uyduruyor muyuz?
            SGK’nın sağlık hizmeti satın alım sürecini bizzat Kurum’un yayınladığı belgelerle değerlendirdiğimizde şunları görüyoru:
            SGK’nın sağlık hizmeti satın alım birimi SSK’nın bir devamıdır. SSK’nın Sağlık İşleri Müdürlükleri yasal düzenlemeler ile Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezleri olarak isimlendirilmiştir.
“Sağlık Bakanlığı-SSK Sağlık Hizmetleri Protokolü 20.2.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu protokol’ün 10-2 maddesi ile  Faturalandırma Ve Ödeme İşlemleri’nin nasıl olacağı belirtilmiştir. (http://www.ssk.gov.tr/sskdownloads/anasayfa/guncel/250220051.doc)
İhale ile alınan hizmetlerde sözleşmede belirlenen işlerin tam ve uygun olup olmadığını belirlemek için “hak ediş denetimi” yapılarak “ödenecek tutar” belirlenir.
Sağlıkta Dönüşümün bu başlangıç aşamasında SHS’nın düzenlediği hizmet evrakında “vizite kağıdı, sevk belgesi vb. gibi belgelerin yanında, yapılan tedavi ve işlemlerle ilgili hiçbir belgenin talep edilemeyeceği” vurgulanmıştır. (Protokolün 10-2  Maddesi.) Bu gönderilen fatura ve varsa ekindeki belgelerin ve açıklamaların doğru kabul edilerek düzenlenen faturanın ödenmesi gerektiği konusunda inceleyicileri zorgulayan bir kuraldır.  Daha bu aşamada yapılan tedavi ve işlemlerin belgelenme zorunluğu ortadan kaldırılarak SHS’na verdikleri hizmetleri alabildiğince şişirme hakkı verilmektedir. Hatta SHS’ı bunun için kışkırtılmaktadır.
Bu şekilde yapılan hiçbir işin belgelenemediği, bu nedenle yapılan işlerin abartılabileceği veya faturalama aşamasında şişirilebileceği  ve hatta bu tür şişirmeleri teşvik eden bir yapı  oluşturulmuştur. Bunun anlamı “birisine kredi kartını verip sen istediğin gibi harcamalarını yap, ekstrelerini bana yolla ödeyeyim,” demektir. Sağlık hizmeti satın alımında SGK’nın anlayışında ve uygulamasında bir değişiklik olmamıştır.  
Kurum’a hizmet satan bütün SHS’ları SGK’dan daha fazla geri ödeme alabilmek için  bütün enerjilerini nasıl şişirilmiş fatura veya hizmet belgeleri ve  hizmet senaryoları düzenlenebileceğine yoğunlaşmışlardır. (Dokuz doğuran fatura yolsuzluğu. Bugün Gazetesi. 19 Temmuz 2008)  Kurum yolsuzluğa imkan veren bu ve benzeri düzenlemelerin yanında SSGMM’de SHS’dan gönderilen hizmet evraklarının kesintisiz ödenebilmesine yönelik bir mekanizma kurmuştur.
            15/06/2007 tarihinde yayınlanan BUT (Bütçe Uygulama Tebliği)’nin 21.1. Faturaların düzenlenmesi maddesinin f) fıkrasında: “Fatura eki belgeleri (hasta sevk kağıdı, epikriz, mor ve turuncu reçete kapsamında kan ürünleri küpürleri)” sayılarak “(Bu belgelerin dışında herhangi bir belge talep edilmeyecek ve epikrizler, sadece yatan hasta faturalarına eklenecektir) kuralı tekrarlanmıştır. (Epikriz benim senaryo olarak tanımladığım hastalık hakkında verilen kısa bilgi.)


SGK KURUMU NASIL HİZMET SATIN ALMAKTADIR?

1.SGK’na sağlık hizmeti satmak isteyen bir SHS SGK ile bir sözleşme veya protokol imzalar. Bu bir özel hizmet sözleşmesidir.
2.Sözleşmeyi imzalayan SHS SGK’nın belirlediği kurallara göre sağlık hizmeti vereceğini taahhüt eder. Satılacak sağlık hizmetlerinin şartnamesi SGK ile ilgili yasa, Kanun, tüzük, yönetmelik, usul ve esaslar, tebliğ, genelge, yönergelerdir. Fiyatlandırmada da SGK Sağlık Uygulama Tebliği ve ekleri esas alınacaktır. SHS sadece fatura ve fiyatlandırmaları SUT’ne uydurmaktadır. Bu da MEDULA sisteminin getirdiği bir uygulamadır.
3.Hastaların başvurusu ve hizmet belgelerinin düzenlenmesi: Sözleşme imzalayan bütün SHS’ları bir kişi başvurduğudan SUT 1.7 maddesinde belirtildiği gibi Kurum’un MEDULA sisteminde provizyon alarak işlemlere başlayacaktır. Kurum bilgi işlem sistemi tarafından hasta takip numarası/provizyon verilmesi halinde, sunulan sağlık hizmetleri faturalandırılabilecektir.
4. SHS hastalara verdikleri hizmetlere ilişkin faturaları, SUT ve Kurumun ilgili mevzuatına uygun olarak düzenleyerek teslim etmeyi kabul ve taahhüt etmişlerdir.    (Sosyal Güvenlik Kurumu Özel Sağlık Hizmeti Sunucularından Sağlık Hizmetleri Satın Alım Protokolü ve Sosyal Güvenlik Kurumu SKG/Vakıf Üniversiteleri Sağlık Hizmetleri Protokolü-önceki sözleşme ve protokollerin bu konudaki hükümleri benzerdir.  SHS, SUT’ta düzenlediği fatura ve incelemeye esas belgeleri aylık dönemler halinde MEDULA sistemi üzerinden toplu olarak elektronik ortamda Kuruma iletir. (MEDULA sistemine yükler.) Bu açıklamadan anlaşılacağı gibi SHS’ları sadece SUT’de belirtilen kurallara uygun veya bu kurallara göre düzenlenmiş görünmesi şartı ile istediği gibi hizmet belgesi düzenleyebilir. Hiçbir tedavi almayan kişilere her türlü tedavi yapılmış gibi gösterebileceği gibi bir tedaviyi birkaç tedavi veya pahalı başka bir tedavi gibi gösterebilir. Kullanmadığı malzeme ve ilaçları kullanmış gibi fatura düzenleyebilir. Bu durum saptandığında özel SHS için cezai işlemler söz konusu ise de Üniversite Hastaneleri için bir yaptırım yoktur. Özel SHS’ları da uygulanan cezai işlemler için sahte alacak davaları açarak bu paraları tekrar tahsil etmektedir. Bu hizmet alım modeli hastalarda her türlü gereksiz ve zararlı işlemlerin yapılmasına imkân verdiği gibi her türlü yolsuzluk, dolandırıcılık ve hortumculuğa hizmet veren bir sistemdir. Bu model SHS’nı yolsuzluk ve dolandırıcık yapmaları için teşvik eden bir sistemdir.
5. SGK MEDULA sistemine gönderilen her türlü hizmet evrakı ve fatura (hastane, optik, eczane gibi)   sistem tarafından örneklenir ve bunların sadece % 5’i üzerinde ödenecek tutarın belirlenmesi (hak ediş tutarını belirleme) işlemi yapılır. Ödenecek tutar SGK Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezlerinde bulunan fatura komisyonunda görevli hekimler tarafından belirlenir. Belirlenir gibi yapılır. Bu inceleme göstermelik bir incelemedir. Komisyon başkanları, itiraz kurulları ve bu incelemeyi yapacak hekimler beyan edilen tutarın tamamen ödenmesini emniyete almak için    için seçilmiş kişilerdir. Dolayısı ile beyan edilen hizmetlerde ve ürünlerde SUT’da belirtilen kurallara aykırı bir husus görmezler ve beyan edilen tutar bazen çok küçük (% 3-5) kesintiler olsa da tamamen ödenir.  Bir şekilde olabilen bu küçük kesintiler sanki bir ciddi denetim varmış görüntüsü oluşturursa da bu para Kurum aleyhine açılacak “sahte alacak davalaır” ile  Kurum yetkili ve avukatları sayesinde  mahkeme masrafları ile son kuruşuna kadar ödenir. Bu başlangıçta beyan edilen tutarın eksiksiz ödenmesi anlamına gelir. Bu işler MEDULA sisteminde yapıldığı ve sisteme ancak yetki ve şifre ile girilebildiği için sistemin bu işleyişi dışarıdan izlenemez ve bilinemez.
6. Çıkarılan yasa ve mevzuat ile SGK Kurum mevzuatına uygun olmayan hizmetler için yapılan ödemeleri tahsil etme hakkına sahiptir. Bu tamamen sistemi dışarıdan gören bir kişinin sistemin düzgün işlediğine inandırmak için yapılan bir düzenlemedir. Kurum’un Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı müfettişleri ve Sayıştay bu amaçla denetim yapabilir. Kurum müfettişleri yapılan yolsuzluk ve dolandırıcıkların suyu çıktığında veya vatandaşlar Cumhuriyet Savcılıklarına başvurularda bulunduktan sonra devreye girerler. Sayıştay denetimleri de alınan hizmet tutarının ancak milyonda biri oranında hizmet evrakı incelenir. Sayıştay ancak paket dediğimiz tanıya dayalı hizmet alımlarında birkaç örnek üzerinden denetim yapar. Bu da bir örnekleme incelemedir. Buna rağmen hem yersiz ödemeler hem de cezai işlem gerektiren hususlar saptanabilir. Bu kararlar İl Müdürlükleri ve SSGMM’ne gönderilir. SSGMM sözüm ona bu SHS için cezai işlem (para cezası) ve yersiz ödeme tahsilatı işlemlerini yapar. SSGMM, daha sonra açılacak sahte alacak davalarında SHS lehine kusurlar oluşturacak şekilde muvazaalı işlemler yaparlar. Tahsilatlardan hemen sonra SHS hemen faaliyete geçerek“sahte alacak davaları” açar. Sayıştay kararları kesin karar olup yargıya açık olmadığı halde asliye hukuk mahkemeleri bu davaları “alacak davaları” olarak kabul eder ve Sayıştay kararlarını yargılaarak verilen kararları iptal eder. Bu sefer nitelikli dolandırıcılığın mahkeme aşaması başlar.  Amaç cezai işlem ve yersiz ödemeleirn iade edilmesinin sağlanmasıdır. Mahkemeler bu iş için bu konuda uzmanlıkları olmayan bilirkişiler görevlendirerek tahsil edilen paraların iade edilmesi gerektiği konusunda karar verir. Bu kararlar Yargıtay tarafından da onaylanır. Bu süreç sonunda bütün cezai işlem ve yersiz ödeme tahsilatları dolandırıcılığı yapan SHS’na iade edilir.
7. SGK merkezli sağlık hizmeti satım işinde işlerin Dünya Bankası tarafından belirlendiği şekilde sürdürülmesini sağlayan bir “sağlık ve sigortacılık gladyosu” mevcuttur. Bu diğer  gladyodan daha da kuvvetlidir. Gladyo bu sisteme karşı faaliyetleri her yerde ve her kurumda engelleyebilmektedir.   
            Sağlıkta Dönüşüm ile oluşturulan sağlık sistemi sağlıkta savurganlığı arttıran bir yolsuzluk sistemidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda bir taraftan tutumluluk ve tasarruf savunulurken diğer taraftan sağlık alanında faaliyet gösteren sülüklere hoş görü gösterilmemelidir. 14.4.2019  





DÜNYA BANKASI-SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROJESİ




 Bu sayfada Türkiye'de şu an uygulanan sağlık sistemini kuran Dünya Bankası'nın dönüşüm ile ilgili web sayfası yer almaktadır.

GATS ANLAŞMASI KAPSAMINDA BULUNAN HİZMET SEKTÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMIŞ LİSTESİ

GATS ANLAŞMASI KAPSAMINDA BULUNAN HİZMET SEKTÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMIŞ LİSTESİ Çeviri: Selim Yılmaz Aşağıdaki sınıflandırma 1994...