SGK merkezli bir “sağlık hizmeti
pazarlama ve satın alma” sisteminin kurulması Sağlıkta Dönüşüm Projesinin bir
uygulamasıdır. Sağlıkta Dönüşüm neoliberalizm isimli sömürgecilik yönteminin sağlık alanında uygulanmasıdır. Özü
özelleştirme yolu ile kamunun (Devletin) tasfiyesidir. Neoliberal uygulamalar
kelime anlamı ile kulağa hoş gelir ve amacı gizlenerek “serbest piyasa
ekonomisi” olarak da övülebilir. Neoliberal uygulamalar sağlık ve sigortacılık
yanında her türlü hizmet, bankacılık, endüstri, üretim, ticaret, tarım, ormancılık dâhil her alanda devletin
tasfiyesi için kullanılmıştır. Tabii
kâğıt üzerinde devlet vardır. Fakat bu alanlarda devletin bir egemenliği
yoktur. Devletin görevi bu sistemi korumak ve kollamak olarak devam etmektedir.
Bu sistemde küresel sisteme bağlı şirket ve kartellerin ticari hakları patent
hakları ile korunurken bu şirketler için gümrükler de kaldırılmıştır. Bu
sistemi uygulayan ülkeler bu şekilde küresel pazar sistemi içine alınmıştır. Ülke
içindeki sektörler ve büyük şirketler uluslararası şirketlerin patent haklarından
yararlanmak için bu uluslararası şirketlerin uzantısı ve ortağı haline
gelmişlerdir.
Sağlıkta dönüşümün üç özelliği vardır:1)
Sağlık alanından devletin tasfiyesi, 2) Sağlık sisteminin özelleştirilmesi, 3)
Uluslararası tıp kartelinin çıkarlarına uygun bir sağlık piyasası
oluşturulması.
Bu sağlıkta sömürgeleştirme
projesinin gerçek amacı ve nitelikleri bütün yayınlarda ve belgelerde gizlenmiştir.
Dönüşüm başlangıçta daha çok “sağlıkta reform” olarak isimlendirilmiştir. Projenin
yapılış amacı: “sağlık alanında eşitsizliklerin giderilmesi”, “hastanelerde
rehin kalınmaması”, “sağlığa ulaşımın sağlanması”, “herkesin beklemeden
istediği eczaneden ilaçlarını alabilmesi”, “istediği hastaneye gidebilmesi”, “istediği
hekimi tercih edebilmesi”, “sigorta kuruluşlarının tek elde toplanması” gibi
gerekçelerle savunulmuştur.
Projenin hazırlanması çok eskiye gider. 1982
Anayasası ile de (7.11.1982): “Devletin... sağlık kuruluşlarının tek elden
planlayıp hizmet vermesini düzenler” ifadesi ile sağlık hizmetlerinin
verilmesinde devletin görevi düzenleyici olarak değiştirilmiştir. Yani Devlet
sağlık hizmetlerini sağlamakla görevli değildir. “Devletin, bu görevini kamu ve
özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek
yerine getireceği” belirtilmiştir.
Proje çok önceden İMF ve DTÖ’ne verilen
taahhütler ve imzalanan anlaşmalarla Dünya Bankası tarafından yürütülmüştür.
Nitekim Ak Parti Sağlıkta Dönüşüm Projesi kitabında projenin “1990 yılı sonunda Dünya Bankası desteği ile
yürütülen projenin devamı olduğu belirtilmektedir. Proje milli bir proje
değildir. Türkiye’deki BÜTÜN SİYASİ PARTİLER, sendikalar ve kitle önderleri bu
projeyi desteklemiş ve bugün de yaptıkları gibi ya üç maymunu oynamışlar;
susmuşlar, seyretmişler ve görmezden gelmişlerdir.
Proje ile SSK, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığı birleştirilmiş ve herkesin zorunlu sigortalı olması sağlanmıştır.
Herkesin zorunlu sigortalı yapılması bazılarınca “herkesin hem istediği SHS’na
gitmesi hem de sağlık hizmetlerinin devlet kontrolünde (*) ücretsiz olması”,
nüfuz cüzdanı olan herkesin bedava hastanelere başvuracağı söylemleri ile bu
emperyalist proje sosyalist bir proje gibi de gösterilmiştir.
Proje ile SGK sağlık hizmeti veren
değil “satın alan” bir kuruluş
haline getirilmiştir. Sağlık Kuruluşları özelleştirilirken ve özelleştirmeler
teşvik edilirken özel olmayan SHS’nın da şirketleşerek SGK’nın belirlediği
koşullarda sağlık hizmeti satması hedeflenmiştir. Şirketler kâr amacı ile
çalışır ve kamusal bir hizmet vermez. Bu kuruluşlar mülk ve personel maaş ve
giderleri devlete ait ise de işletmesi Dünya Bankası’nın belirlediği koşullarda
SGK kurallarına bağlıdır.
Ticari bir SHS’nun verimliliği gelirinin
veya kârının artışı ve oranı ile belirlenmektedir. Bu da olabildiğince fazla
hasta (müşteri) bularak bunlara olabildiğince sağlık hizmeti (muayene,
konsültasyon, tetkik, tahlil, görüntüleme, tedavi, girişim ve ameliyatlar)
vermesi ile mümkündür. Özel hastaneler kendisine para kazandıran hekimlere devlet
hastanelerinde dağıtılan miktardan daha fazla kâr payı dağıtmaktadır. Devlet ve
Üniversite hastanelerinde de performans adı altında her işlem için hekimlere bir
kâr payı dağıtılmaktadır.
Bu sistem SGK sigortalıları için sağlık
hizmetini büyük oranda ücretli bir sistem haline getirmiştir. SGK, özel SHS’na
kendileri tarafından karşılanan hizmet bedelinin iki katı kadar (uygulamada
sınırsız ve belgesiz) para tahsil etme hakkı vermiştir. Bu sağlık hizmeti
giderlerinin en azından 2/3’ünün vatandaşın kesesinden yapıldığını gösterir.
Özel hastanelerin hastalardan bunun çok üzerinde para topladığı göz önüne
alındığında sağlık hizmetlerinin bazı durumlarda neredeyse tamamının
vatandaşların kesesinden karşılandığını görürüz.
Üniversite Hastaneleri için çıkarılan
Tam Gün Yasası’nın Anayasa Mahkemesi Tarafından iptal edilmesi ile Üniversite
Hastaneleri üniversite öğretim üyelerinin özel şirket hastanesine
dönüştürülmüştür. Bu hastanelere başvuran kişiler vezneye para yatırmadan herhangi
bir öğretim üyesi ile görüşemez. Üniversite Hastaneleri de bu uygulama ile
vatandaşlardan özel SHS’nın topladığı kadar para tahsil etmektedir. Bu da
üniversite hastanelerinde verilen hizmetin de “bedava” olmadığını
göstermektedir.
Hastanelerin hekimlere kâr payı
dağıtması (performans) uygulaması ile muayene, konsültasyon, tetkik, tahlil,
görüntüleme, tedavi, girişim ve ameliyatla gibi gereksiz işlem, tedavi ve
ameliyatlar olabildiğince artmış daha doğrusu arttırılmıştır. Herkesin zorunlu
olarak sigortalı yapılmasının bir amacı da bu şekilde arttırılan sağlık
harcamaları için bir finansman kaynağı oluşturulmasıdır. GSS ile herkes zorunlu
olarak sigortalı yapıldığı için vatandaşın bu kapalı sistem dışına çıkması
mümkün değildir. Herkesin zorunlu sağlık sigortası yapılması uygulaması önce
Türkiye’de daha sonra da ABD’de uygulanmıştır. Obamacare (Obamabakımı) olarak
isimlendirilen sistem Türkiye’de denenen bir sistemdir. Türkiye’de çok
sevilmesine rağmen bu sistem ABD’de önceki sisteme göre daha kötü bulunmuştur.
Önceki sistemde gönüllü sigortacılık vardı. Herkes kendi istediğine göre
sigorta yaptıyor ve bazı sağlık hizmetlerini kendi kesesinden ödüyordu. ABD
halkı bu sistemi Obamacare’e denen
zorunlu sağlık sigortacılığı sistemine göre daha iyi bulmaktadır. Bu sistemi
kaldırmak isteyen Donalt Tump’un seçimi kazanmasının nedeni budur. Muhtemelen
aynı siyasetle önümüzdeki seçimi de kazanacaktır. Tartışmalar bu noktada
yoğunlaşmaktadır.
Türkiye’de durum tam tersidir. Sağlıkta
Dönüşüm projesinin AKP’nin oy oranını en azından % 15 arttırdığı
söylenmektedir. Trump’un tersine AKP her seferinde bu nedenle seçmenden oy
istemektedir.
Sağlık hizmeti bir fabrika
veya işletmeden farklı bir hizmettir. Bir ürün veya mal üretilmez. Buradaki
verimlilik market ve AVM’lerin verimliliği gibidir. AVM’lerin verimliği
buralara gelen kişi ve bu kişilerin aldığı veya satılan mallarla ölçülür. Ne
kadar çok ve pahalı mal satılırsa verimlilik ve kârlılık o kadar fazla
olacaktır. SHS’de gereksiz muayene, konsültasyon, tedavi ve girişimler ile bu
süreçte kullanılan ilaç, tıbbi malzeme, cihaz, sarf malzemesi, kan ve kan ürünü
ve biyomedikal ürünler satılmaktadır. Bu hastanelerin geliri özellikle en pahalı olanlarının
olabildiğince fazla satılması ile arttırılır.
Sağlık hizmetinde bir girişim veya tedavinin gerekliliği hekimin ve
cerrahın seçimine bağlıdır. Hekimler ve cerrahlar en pahalı ilaç ve malzemelerin kullanıldığı
tedavi ve girişimleri tercih etmektedir. Hastaneler hastaların iyileşmesini
değil daima sağlık sorunları ile uğraşmasını, sürekli olarak kendilerinin
müşterisi olmalarını ve olabildiğince yoğun bakım tedavisi gibi ciddi geri
ödeme alabilecekleri tedavi koşullarını kullanmak istemektedirler.
Eczaneler için de durum
aynıdır. Eczacı eşdeği ucuz olan ilacı değil kâr payı daha yüksek olan pahalı
olanı satmayı tercih edecektir. Bu nedenle jeneriği (ucuzu) olan ilaçların
orijinal olmadığı veya eczanede bulunmadığı söylenerek hasta pahalı ilaca
yönlendirilir.
Bazıları hekimlerin bu
uygulamalara karşı çıkıp çıkmadığını merak ediyor. Dikkatlice incelendiğinde
tıbbi ürünlerin satış ve pazarlanması için kullanılan bu sistemde hekim bunları
ne kadar fazla kullanır ve kullandırırsa çalıştığı hastane o kadar fazla
kazanacak ve buna bağlı olarak kendi kazancı da o oranda artacaktır. Tıbbi ürün
ve uygulamaların pazarlanmasında hekimler SHS’nın bir kâr ortağı haline
geldikleri için hekimlerin bu sistemem karşı çıkması beklenmemelidir. TTB,
tabip odaları ve her görüşten hekimin bu sistemi şu veya bu şekilde savunması
şaşırtıcı değidir. Hekimler ayrıca gereksiz muayene, konsültasyon, kontrol
muayenesi, tetkik, tahlil, görüntüleme (MR, BT, sintigrafi, PET, anjiografiler
gibi), tedavi, girişim, ameliyatları cesur bir şekilde savunmaktadırlar.
Kendilerine karşı çıkanları ve eleştirenleri de bilime ve modern tıbba (modern
tıp zaten cari uygulanan tıp demektir) karşı çıkmakla suçlamaktadırlar.
SÖYLEDİKLERİMİZİN KANITI
VAR MI? ACABA HAKSIZ SUÇLAMALARDA MI BULUNUYORUZ?
Açıkladığım gibi yukarıda
yaptığım değerlendirmeyi doğru bulan bir kişi bile çıkmayacaktır. Fakat gerçek
nedir? Uyduruyor muyuz?
SGK’nın sağlık hizmeti
satın alım sürecini bizzat Kurum’un yayınladığı belgelerle değerlendirdiğimizde
şunları görüyoru:
SGK’nın sağlık hizmeti
satın alım birimi SSK’nın bir devamıdır. SSK’nın Sağlık İşleri Müdürlükleri
yasal düzenlemeler ile Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezleri olarak
isimlendirilmiştir.
“Sağlık Bakanlığı-SSK Sağlık Hizmetleri
Protokolü 20.2.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu protokol’ün 10-2 maddesi
ile Faturalandırma Ve Ödeme
İşlemleri’nin nasıl olacağı belirtilmiştir. (http://www.ssk.gov.tr/sskdownloads/anasayfa/guncel/250220051.doc)
İhale ile alınan hizmetlerde sözleşmede
belirlenen işlerin tam ve uygun olup olmadığını belirlemek için “hak ediş
denetimi” yapılarak “ödenecek tutar” belirlenir.
Sağlıkta Dönüşümün bu başlangıç aşamasında
SHS’nın düzenlediği hizmet evrakında “vizite
kağıdı, sevk belgesi vb. gibi belgelerin yanında, yapılan tedavi ve işlemlerle
ilgili hiçbir belgenin talep edilemeyeceği” vurgulanmıştır. (Protokolün
10-2 Maddesi.) Bu gönderilen fatura ve
varsa ekindeki belgelerin ve açıklamaların doğru kabul edilerek düzenlenen
faturanın ödenmesi gerektiği konusunda inceleyicileri zorgulayan bir kuraldır. Daha bu aşamada yapılan tedavi ve işlemlerin
belgelenme zorunluğu ortadan kaldırılarak SHS’na verdikleri hizmetleri
alabildiğince şişirme hakkı verilmektedir. Hatta SHS’ı bunun için
kışkırtılmaktadır.
Bu şekilde yapılan hiçbir işin
belgelenemediği, bu nedenle yapılan işlerin abartılabileceği veya faturalama
aşamasında şişirilebileceği ve hatta bu
tür şişirmeleri teşvik eden bir yapı
oluşturulmuştur. Bunun anlamı “birisine kredi kartını verip sen
istediğin gibi harcamalarını yap, ekstrelerini bana yolla ödeyeyim,” demektir.
Sağlık hizmeti satın alımında SGK’nın anlayışında ve uygulamasında bir
değişiklik olmamıştır.
Kurum’a hizmet satan bütün SHS’ları
SGK’dan daha fazla geri ödeme alabilmek için bütün enerjilerini nasıl şişirilmiş fatura
veya hizmet belgeleri ve hizmet
senaryoları düzenlenebileceğine yoğunlaşmışlardır. (Dokuz doğuran fatura
yolsuzluğu. Bugün Gazetesi. 19 Temmuz 2008)
Kurum yolsuzluğa imkan veren bu ve benzeri düzenlemelerin yanında
SSGMM’de SHS’dan gönderilen hizmet evraklarının kesintisiz ödenebilmesine
yönelik bir mekanizma kurmuştur.
15/06/2007
tarihinde yayınlanan BUT (Bütçe Uygulama Tebliği)’nin 21.1. Faturaların
düzenlenmesi maddesinin f) fıkrasında: “Fatura eki belgeleri (hasta
sevk kağıdı, epikriz, mor ve turuncu reçete kapsamında kan ürünleri küpürleri)”
sayılarak “(Bu belgelerin dışında herhangi bir belge talep edilmeyecek ve
epikrizler, sadece yatan hasta faturalarına eklenecektir) kuralı
tekrarlanmıştır. (Epikriz benim senaryo olarak tanımladığım hastalık hakkında
verilen kısa bilgi.)
SGK KURUMU NASIL HİZMET SATIN ALMAKTADIR?
1.SGK’na
sağlık hizmeti satmak isteyen bir SHS SGK ile bir sözleşme veya protokol
imzalar. Bu bir özel hizmet sözleşmesidir.
2.Sözleşmeyi
imzalayan SHS SGK’nın belirlediği kurallara göre sağlık hizmeti vereceğini
taahhüt eder. Satılacak sağlık hizmetlerinin şartnamesi SGK ile ilgili yasa, Kanun, tüzük, yönetmelik, usul ve esaslar, tebliğ,
genelge, yönergelerdir. Fiyatlandırmada da SGK Sağlık Uygulama Tebliği ve
ekleri esas alınacaktır. SHS sadece fatura ve fiyatlandırmaları SUT’ne
uydurmaktadır. Bu da MEDULA sisteminin getirdiği bir uygulamadır.
3.Hastaların
başvurusu ve hizmet belgelerinin düzenlenmesi: Sözleşme imzalayan bütün
SHS’ları bir kişi başvurduğudan SUT 1.7 maddesinde belirtildiği gibi Kurum’un
MEDULA sisteminde provizyon alarak
işlemlere başlayacaktır. Kurum bilgi işlem sistemi tarafından hasta takip
numarası/provizyon verilmesi halinde, sunulan sağlık hizmetleri
faturalandırılabilecektir.
4. SHS hastalara
verdikleri hizmetlere ilişkin faturaları, SUT ve Kurumun ilgili mevzuatına
uygun olarak düzenleyerek teslim etmeyi kabul ve taahhüt etmişlerdir. (Sosyal
Güvenlik Kurumu Özel Sağlık Hizmeti Sunucularından Sağlık Hizmetleri Satın Alım
Protokolü ve Sosyal Güvenlik Kurumu SKG/Vakıf Üniversiteleri Sağlık Hizmetleri
Protokolü-önceki sözleşme ve protokollerin bu konudaki hükümleri benzerdir. SHS, SUT’ta düzenlediği fatura ve incelemeye
esas belgeleri aylık dönemler halinde MEDULA sistemi üzerinden toplu olarak elektronik
ortamda Kuruma iletir. (MEDULA sistemine yükler.) Bu açıklamadan anlaşılacağı
gibi SHS’ları sadece SUT’de belirtilen kurallara uygun veya bu kurallara göre
düzenlenmiş görünmesi şartı ile istediği gibi hizmet belgesi düzenleyebilir.
Hiçbir tedavi almayan kişilere her türlü tedavi yapılmış gibi gösterebileceği
gibi bir tedaviyi birkaç tedavi veya pahalı başka bir tedavi gibi gösterebilir.
Kullanmadığı malzeme ve ilaçları kullanmış gibi fatura düzenleyebilir. Bu durum
saptandığında özel SHS için cezai işlemler söz konusu ise de Üniversite
Hastaneleri için bir yaptırım yoktur. Özel SHS’ları da uygulanan cezai işlemler
için sahte alacak davaları açarak bu paraları tekrar tahsil etmektedir. Bu
hizmet alım modeli hastalarda her türlü gereksiz ve zararlı işlemlerin
yapılmasına imkân verdiği gibi her türlü yolsuzluk, dolandırıcılık ve
hortumculuğa hizmet veren bir sistemdir. Bu model SHS’nı yolsuzluk ve
dolandırıcık yapmaları için teşvik eden bir sistemdir.
5. SGK
MEDULA sistemine gönderilen her türlü hizmet evrakı ve fatura (hastane, optik,
eczane gibi) sistem tarafından
örneklenir ve bunların sadece % 5’i üzerinde ödenecek tutarın belirlenmesi (hak
ediş tutarını belirleme) işlemi yapılır. Ödenecek tutar SGK Sağlık Sosyal
Güvenlik Merkezlerinde bulunan fatura komisyonunda görevli hekimler tarafından
belirlenir. Belirlenir gibi yapılır. Bu inceleme göstermelik bir incelemedir.
Komisyon başkanları, itiraz kurulları ve bu incelemeyi yapacak hekimler beyan
edilen tutarın tamamen ödenmesini emniyete almak için için seçilmiş kişilerdir. Dolayısı ile
beyan edilen hizmetlerde ve ürünlerde SUT’da belirtilen kurallara aykırı bir
husus görmezler ve beyan edilen tutar bazen çok küçük (% 3-5) kesintiler olsa
da tamamen ödenir. Bir şekilde olabilen
bu küçük kesintiler sanki bir ciddi denetim varmış görüntüsü oluşturursa da bu
para Kurum aleyhine açılacak “sahte alacak davalaır” ile Kurum yetkili ve avukatları sayesinde mahkeme masrafları ile son kuruşuna kadar
ödenir. Bu başlangıçta beyan edilen tutarın eksiksiz ödenmesi anlamına gelir.
Bu işler MEDULA sisteminde yapıldığı ve sisteme ancak yetki ve şifre ile
girilebildiği için sistemin bu işleyişi dışarıdan izlenemez ve bilinemez.
6. Çıkarılan yasa ve mevzuat ile SGK Kurum mevzuatına uygun olmayan
hizmetler için yapılan ödemeleri tahsil etme hakkına sahiptir. Bu tamamen
sistemi dışarıdan gören bir kişinin sistemin düzgün işlediğine inandırmak için
yapılan bir düzenlemedir. Kurum’un Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı müfettişleri ve
Sayıştay bu amaçla denetim yapabilir. Kurum müfettişleri yapılan yolsuzluk ve
dolandırıcıkların suyu çıktığında veya vatandaşlar Cumhuriyet Savcılıklarına
başvurularda bulunduktan sonra devreye girerler. Sayıştay denetimleri de alınan
hizmet tutarının ancak milyonda biri oranında hizmet evrakı incelenir. Sayıştay
ancak paket dediğimiz tanıya dayalı hizmet alımlarında birkaç örnek üzerinden
denetim yapar. Bu da bir örnekleme incelemedir. Buna rağmen hem yersiz ödemeler
hem de cezai işlem gerektiren hususlar saptanabilir. Bu kararlar İl
Müdürlükleri ve SSGMM’ne gönderilir. SSGMM sözüm ona bu SHS için cezai işlem
(para cezası) ve yersiz ödeme tahsilatı işlemlerini yapar. SSGMM, daha sonra açılacak
sahte alacak davalarında SHS lehine kusurlar oluşturacak şekilde muvazaalı
işlemler yaparlar. Tahsilatlardan hemen sonra SHS hemen faaliyete geçerek“sahte
alacak davaları” açar. Sayıştay kararları kesin karar olup yargıya açık
olmadığı halde asliye hukuk mahkemeleri bu davaları “alacak davaları” olarak
kabul eder ve Sayıştay kararlarını yargılaarak verilen kararları iptal eder. Bu
sefer nitelikli dolandırıcılığın mahkeme aşaması başlar. Amaç cezai işlem ve yersiz ödemeleirn iade
edilmesinin sağlanmasıdır. Mahkemeler bu iş için bu konuda uzmanlıkları olmayan
bilirkişiler görevlendirerek tahsil edilen paraların iade edilmesi gerektiği
konusunda karar verir. Bu kararlar Yargıtay tarafından da onaylanır. Bu süreç
sonunda bütün cezai işlem ve yersiz ödeme tahsilatları dolandırıcılığı yapan
SHS’na iade edilir.
7. SGK merkezli sağlık hizmeti satım işinde işlerin Dünya Bankası
tarafından belirlendiği şekilde sürdürülmesini sağlayan bir “sağlık ve
sigortacılık gladyosu” mevcuttur. Bu diğer gladyodan daha da kuvvetlidir. Gladyo bu
sisteme karşı faaliyetleri her yerde ve her kurumda engelleyebilmektedir.
Sağlıkta Dönüşüm ile
oluşturulan sağlık sistemi sağlıkta savurganlığı arttıran bir yolsuzluk
sistemidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda bir taraftan tutumluluk ve
tasarruf savunulurken diğer taraftan sağlık alanında faaliyet gösteren sülüklere
hoş görü gösterilmemelidir. 14.4.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder