KUTLU DOĞUM HAFTASI MÜNASEBETİ İLE
Türkiye’nin küreselleşme yöntemi ile sömürgeleştirilmesinin diğer bir ayağı da dinin değiştirilmesidir. Bu şekilde İslâm dini ve Müslümanlar Yahudi ve Hıristiyanlarla dost olabilir ve Müslüman ülke ve haklara karşı savaştırılabilir.
Emperyalist ülkeler yönetmeyi ve kendi mücadelesi için herkesi kullanmayı çok iyi bilmekte ve becermektedirler. Yılların tecrübesi vardır. Bu nedenle sağcı ile sağcı, solcu ile solcu, sosyal demokratla sosyal demokrat, Müslümanla Müslüman, milliyetçi ile milliyetçi, Kürtçü ile Kürtçü kesilir. Bu hareketlerin hepsini zamanla kendi siyasetlerini savunacak ve kendisi için savaşacak hale getirir.
Bu cümleden olmak üzere dinin bozulması ve küresel veya masonik tek din projesinin hayata geçirilmesi gerekir. Bu da bir yandan İslâm’ı yozlaştırmak, uysallaştırmak ve bazı sivri kısımlarını törpüleyerek din alanında da “medenileşme”yi sağlamakla olmaktadır. Bu projenin mantığı kabaca şudur. Masonlukta bütün dinler (semavi dinler-Kuran’a göre tek semavi din İslamiyet’tir), aynı dinin bir mezhebi gibidir. Bu dinlerin üzerinde tanrı olarak bu dinlerin tanrıları ile aynı anlamda olmayan “kainatın ulu mimarı” denen bir tanrı vardır.
Yoğun gibi görünen dini eğitime rağmen halkımız dinini de öğrenememiştir. Herhangi bir tarikatın müridi olmayı Müslümanlık zannetmektedir. Tarikatın kurallarını ve siyasetini İslâm’ın siyaseti zannetmektedirler. Bu kişiler dini, felsefi bir soru olan “kainatı kim yarattı ?” sorununa verilen cevap olarak algılamaktadırlar. Bu soru cevaplayanları dini olan ve olmayan diye ikiye ayırmaktadır. Bu soruya cevap Allah yarattı ise, her dinin ayrı ayrı Allah’ı olmayacağına göre, bütün dinlerin Allah’ı aynı Allah’tır gibi Aristo mantığına göre bir sonuca ulaşılmakta ve bu hatalı düşünce tarzı bir anda masonlukta olduğu gibi Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığı kardeş din veya Kainatın Ulu Mimarının mezhebi durumuna sokmaktadır.
Kura’nı Kerim’e göre bu düşüncede olanlarla, Yahudi ve Hıristiyanları veli tayin edenler kâfirdir. Kur’an, diğer dinleri kardeş ve meşru bir din gibi kabul etmediği gibi, bütün dünya Müslüman oluncaya kadar kafirlerle (kafirler bugün Yahudi ve Hıristiyan Emperyalistlerdir) savaşmayı emreder.
Kur’an'da kafir tanımı nettir. Bunlar Müşrikler (birden fazla tanrıya inanan puta tapanlar), Yahudi ve Hıristiyanlar’dır. Yahudilik bir din değil kavim ismidir. Dinsizler ve Budistler kafir değildir. Kur’an'da geçen peygamber isimleri (İbrahim, İsa, Musa, vb. ayrı dinlerin peygamberleri olarak değil, Allah’ın Müslüman peygamberleri olarak geçmektedir. Hıristiyanlıktaki İsa ve Musevilikte Musa, İbrahim gibi kavramlar, Kuran’daki İsa ve Musa değildir.
Hıristiyanlıkta hem çok tanrılılık (Allah, Ruhül Kudüs ve İsa), hem puta tapma (Çarmıha gerilen İsa ve Meryem’e ibadet) ve hem de dini kişilere (Vatikan tarafından aziz ilan edilen kişilere tapma-bizdeki tarikat liderlerine tapma ve ibadet gibi) vardır. Kur’an'a göre yukarıdaki açıklamalardan ayrı olarak İsa’nın Allah’ın oğlu olduğuna inanılması da gene ayrı bir kâfirlik nedenidir.
Müslümanların, tanrıları ayrı ayrı olan Yahudi ve Hıristiyanlarla bir arada ibadet etmeleri Türkiye’deki emperyalist bir proje olan, bu dinler arası dostluk ve Ilımlı İslâm projesine kadar söz konusu bile değildi.
İslâmiyet’i Hıristiyanlaştırmak ve Judaize etmek (Musevileştirmek) için yapılan diğer ameliyatlar şunlardır:
Türban’ı İslâmiyet’in şartı olarak ilan etmek; Örtünmek İslâmiyet’te bir koşul, şart ve emir değil, bir tavsiyedir. Günah değildir, haram değildir. Örtünmeyen dinden çıkmaz ve günaha girmez. Türban tarzı örtünmek Yahudilerde ve Hıristiyanlar’da bir dini kıyafettir ve Vatikan’da ve diğer kiliselerde bütün rahibeler “turban takarlar”. Turban konusunda Türkiye’de hemen bütün tarikat ve mezhepler aynı görüştedir. Recai Kutan, turban takmayı ibadet olarak adlandırmıştır.
Yahudi ve Hıristiyanlığa ait dini kimlik veya kişiler aynı zamanda İslâmî kişiler kabul edilerek takdim edilmektedir. Hz. Meryem filmi bunlara bir örnektir. Baştan sona Hıristiyanlık propagandasının yapıldığı bu filimde açıkça Hıristiyanlık propagandası yapılmakta, ve özellikle Ramazanda bu filimler tekrar tekrar gösterilerek Müslümanların beyni yıkanmaktadır. Halkımız da bu filmlerde anlatılan Hıristiyanlığı, Müslümanlık zannetmektedir.
Bir çok türbanlı ve Ilımlı İslamcı ibadet için kiliselere gitmekte ve kiliseleri Allah’ın evi kabul etmektedir. Her yerde kilise, sinagog açmak ve bu dinleri yaymak için misyonerlik yapmak serbest bırakılmıştır.
Bir Hıristiyanlık günü olan St. Valentine günü ülkemizde dini bir gün olarak kutlanmakta, ve Müslümanlığı bu şekilde medenileşmiş halkımız bunu pek sevmektedir.
Kur’an'ın çevirilerinde bazı ayetler ve bir çok dini kitapta Hz. Muhammet’in son peygamber olduğu çıkarılmıştır. Ki bu İslâmiyet’in en önemli şartıdır. Kur’an'ı tahrif etmeye çalışan çevreler Kur’an'daki bazı cümle ifadeleri kendi istedikleri gibi yorumlayarak İsa Mesih’in bu yorumlara göre tekrar dünyaya geleceğini ve bunun Kur’an’ın da kabul ettiği yalanını yaymaktadırlar. Mesih tekrar gelirse, bu durumda Hz. Muhammet son peygamber olmaz. Mesih inancı Yahudilerde ve Hıristiyanlar’da vardır. Bu şekilde hem Mesih kavramı İslâmiyet’e sokulmakta hem de Mesih olarak gelecek olan Hıristiyan peygamberi Müslümanlığa eklenmektedir.
Halkımız yıllardır kurban bayramında kurban kesmektedir. Ve her yıl kurban bayramlarında kurban kesilmesi insanlık dışı bir vahşet gibi TV ve gazetelerde gösterilerek, halklın zihninde İslâmiyet vahşi, ilkel bir dini gibi gösterilmektedir.
Bu kavram ve dönüşümlere paralel olarak İslâmi geleneğe 1989’dan itibaren “kutlu doğum haftası” denen bir gün daha eklenmiştir. Bu tarihe kadar hiçbir İslâm ülkesinde Hz. Muhammet’in doğum günü kutlanmamakta idi. Bu gün vesilesi ile Hıristiyanlıktaki Noel kutlamalarına benzer bir kavram Müslümanlığa sokulmuş olmaktadır.
Ilımlı veya Hıristiyanlaşmış ve Musevileşmiş İslâmiyet’le neler başarılmıştır:
1. Müslümanlara göre laik bir devlette (Türkiye Cumhuriyeti) Ortodoks Hıristiyan bir din devletine izin verilmektedir. Ilımlı Müslümanların Müslümanlığı bunu kaldırmaktadır.
2. Asırlardır Müslüman ve Türk olan Kıbrıs, anlaşmalarla sağlanan yasal haklarımızdan vazgeçilerek Hıristiyan Ortodoks Rum’lara devredilmektedir. Ortodoks Rum’lar artık dost olmaktadır.
3. Ermeni tezleri ve soykırım iddiaları kabul edilmektedir. Türk halkına Kurtuluş savaşını yapan atalarının katil ve soykırımcı olduğu benimsetilmeye çalışılmış ve bunda başarı da kazanılmıştır. Ermeni soykırımı iddiaları’na karşı mücadele eden Talat Paşa komitesine Devletin ve siyasi partilerin hiçbirinin destek vermemesi bunun en büyük kanıtıdır.
4. Türk ordusu ABD işgal güçleri ile birlikte Somali, Afganistan ve Lübnan’a gönderilmiştir. Saddam kavramı da kullanılarak Müslüman Irak’ın İşgali desteklenmiş, ABD silahlı kuvvetlerinin havaalanı ve lojistik ihtiyaçları Türkiye’den sağlanmıştır. ABD’nin Irak’ı medenileştirdiğini sanan Türk halkının Irak işgali ve buradaki soykırıma kayıtsız kalması sağlanmıştır.
5. Hıristiyan AB ve ABD’nin küreselleşme siyasetleri olan AB projesi, Büyük Orta Doğu Projesi gibi projeler, ekonominin İMF tarafından kontrol edilmesi gibi uygulamalar, AB’ye uyum yasaları ve Gümrük Birliği Ilımlı İslâm anlayışı ile kolayca başarılmıştır.
Türkiye’deki bu ılımlı İslamcıların Kurtuluş savaşında Kuva-i İnzibatiye’nin [P1]İngiliz ve Yunanlılarla birlikte Türk ordusuna karşı savaştığı gibi gelecekte de aynı safta yer alacağı kesindir.
Ilımlı İslamcılığın İslâmiyet ve Müslümanlık ile bir ilişkisinin olmadığı açıktır. Buna rağmen bu kesim özellikle “laikliği” savunanlar tarafından İslâmcı olarak nitelenmektedir. Bu kesimin Türban’a İslâmi bir simge olarak karşı çıkması, diğer kesimin kamu oyunda kendisini Müslüman olarak göstermesini kolaylaştırmaktadır. Laiklik adına turbana karşı çıkılırken, sözde laikliği savunan kesim de halkın diğer bir kesimine Müslüman diyerek karşı çıkarılmaktadır. Ayrıca bu kesim Ilımlı İslâm’ı bir ABD, AB projesi olarak değil bir İran projesi olarak da halka yutturmaya çalışmaktadır.
Bu noktada yapılması gereken şey Ilımlı İslâm’a laiklik açısından değil, İslâmiyet açısından karşı çıkmaktır. Çünkü İslâmiyet’te günlük yaşamı dinileştirecek özellik ve günler yoktur. Namaz’ın da, daha sonra kazası vardır. Ama diğer dinlerde bu böyle değildir. Meselâ, Yahudiler Cumartesi çalışmazlar. Bu nedenle tatil yapılmıştır.
Güney Kore’de ABD işgali ve etkisi ile halkın % 60’ı Hıristiyan yapılmıştır. Türkiye'de de halkı bölmek için misyoner faaliyetlerine hız verilmektedir. Hatta, Müslümanların din değiştirebileceği konularında bile fetva verilerek halk din değiştirmesi için teşvik edilmektedir. Günümüzde gerçek Müslüman Türk halkının, çoğu emperyalizmin işgal ve soykırımı altında olan Müslüman halkları desteklemesi ve ona sempati beslemesi İslâmî kimliğini de korumasına bağlıdır. Bu nedenle Ilımlı İslâm’ı, turbanı savunan kesimlere karşı “dinci” sıfatının kullanılması çok ciddi bir hatadır. Çünkü bunlar dinci değildir. İsimleri ile hitap etmek gerekirse bunlar gizli Hıristiyan ve Yahudi olabilirler. Müslümanlık başka bir kavramdır. Dost bir kavramdır.
Türkiye’de siyaset küreselleşme ve buna karşı ulusalcılık ekseninde gelişmektedir.
Küreselleşme siyasetlerine sadece dış siyaset anlamında değil, içerideki uygulamalarına da karşı çıkmak gerekir. Bizim için AB’nin sömürgesi ve müstemlekesi olmak bir medenileşme projesi olamaz.
Bu nedenle küreselleşmenin kavramlarına ve siyasetlerine karşı da doğru bir şekilde mücadele edilmelidir. Emperyalizme karşı savaşan Müslüman devlet ve halklara karşı sevgi ve dayanışma göstermek gerekmektedir.
Bu nedenle “kutlu doğum haftasından” bana ne diyemiyorum.
Kutlu doğum haftanız kutlu olmasın!
20.4.2008
[P1]Kurtuluş Savaşı'nda İstanbul Hükümeti'nin TBMM Hükümeti'ne karşı kurduğu, yarı resmi askeri örgüt. Hilafet Ordusu olarak da bilinir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder