AKP SEÇİMLERDE NEDEN BAŞARILI OLDU VE BU BAŞARIDA SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROGRAMININ ETKİSİ
Seçimlerle ilgili değerlendirme yazılarında AKP’nin seçimlerde neden başarılı olduğu üzerinde gerçekçi değerlendirmelere rastlanmamaktadır. Halbuki bu başarıda, AKP’nin sağlık alanında olduğu gibi gerçekte başarılı olmadığı bazı uygulamalarını halka başarı olarak anlatması önemli kazanç sağlamıştır. AKP seçim afişlerinde basit sloganları kullanmıştır. Bunlardan en önemlileri sağlık ve eğitim ile ilgili afişler olmuştur. Bu afişlerde “sağlık ocaklarında ücretsiz muayene”, “istediğim hastaneye gidiyorum” ve “ilacımı istediğim eczaneden” alıyorum gibi ifadeler etkili olmuştur.
Bir çok kişi aslında AKP’ye karşıdır veya karşı olduğunu sanmaktadır. Fakat durum gerçekte böyle değildir. Kendisini AKP’nin siyasetlerine karşı olan bir çok kişi AKP’nin SDP’ni desteklemektedir. Nitekim yapılan araştırmalar da bunu göstermiştir.
AKP’nin uyguladığı SDP’si diğer partilerin de kendi iktidarlarında yapmak istedikleri bir proje olup bu konuda partiler arasında bir fark yoktur. Bu proje özünde sağlık alanının uluslar arası tekel ve kartellere devredilmesi, kamu sağlık sisteminin özelleştirme ile yok edilmesidir. Bu tasarım önce SSK hastanelerinin sağlık bakanlığına devri, SSK’lı hastaların dışarıdaki eczanelere yönlendirilmesi, SSK ilaç fabrikalarının kapatılması ile başlamıştır. Devlet ve üniversite hastaneleri de bir ticari işletme gibi kabul edilerek bu mantıkla işletilmeye başlanmıştır. Bu hastanelerin başarıları buralarda işlem gören hasta veya sağlıklı kişilerin sayıları ile bu kuruluşların hasta ve sosyal güvenlik sisteminden kazandığı parayla ölçülmeye başlanmıştır. Bu başarı da hasta sayıları, ilaç kullanımı ve ameliyat sayılarının üç katına varan bir sayıda artması ile ifade edilmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumlarının birleştirilmesi ile devletin sosyal güvenlik alanından çekilmesi amaçlanmış ve sosyal güvenlik kurumları bir geri ödeme kurumuna dönüştürülmüştür. Özel veya özelleştirilmiş bir işletme gibi çalıştırılan devlet ve üniversite hastaneleri kendilerine başvuran hastalara yaptıkları işlemleri ve harcamaları bu geri ödeme kurumlarından almaya başlamıştır. Hastanelerde de gelirlerini arttırmak için kapitalizmin temel ilkesini uygulayarak “performans” adı altında hekimlere kâr payı dağıtmaya başlamışlardır. Bu tür bir performansı ilaç ve tıbbi malzeme ve cihaz satan şirketler zaten temsilcilerine daha önce vermekte idi; buna şimdi hekimler de katılmış olmaktadır.
AKP’ye muhalif partiler bu radikal dönüşüm olurken ne yapmıştır
(*Muhalif partiler derken kastettiğim neticede AKP ile aynı programı savunan partileri değil İP, Saadet Partisi, BTP, HYP gibi ulusalcı, kısmen ulusalcı ve TKP gibi sol partileri kastediyorum)
1. SSK Hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devrine karşı çıkmamış veya göstermelik bir muhalefet sergilenmiştir. Burada dönüşümün esas niyeti anlaşılamamış ve neticede bu hastaneler bir kamu kuruluşundan devlete devrediliyor. Burada kamusal bir kayıp yok, biz de iktidara gelsek nasıl olsa böyle yapardık veya yapacaktık gibi düşünülmüş ve bu uygulama desteklenmiştir.
2. Hastanelerin kâr getiren bir işletme gibi çalıştırılmasına ve aleni olarak sağlık ticareti yapılmasına karşı çıkılmamış ve “performans” adı altında dağıtılan komisyon hatırına bu uygulama desteklenmiştir. Bunun sonucunda gereksiz ameliyat, konsültasyon, yatış ve kontroller artarak hastalarda gereksiz ve kontrolsüz ilaç kullanımı, ameliyat ve girişimler, ilaç, tıbbi malzeme ve sarf malzemesi kullanımı artmış ve bu tür tüketimler körüklenmiştir. Sağlık kuruluşlarının bu zihniyetle çalıştırılması şekil olarak hastaları ve bir çok çalışanı memnun etse de, sistemin bu şekilde çalışması neticede bir çok sağlıklı kişinin sağlık sorunlarının artmasına ve bazen de bu gereksiz ve zararlı iatrojenik tedavi ve girişimlerle morbidite ve mortalitenin artmasına neden olmuştur. Hastaların hastalıkları başına tedavi maliyetleri astronomik oranda artmıştır. “Performans-kar payı” hatırına sağlık hizmet anlayışının değiştirilmesine karşı çıkılmamıştır.
3. SSK İlaç Fabrikalarının kapatılmasın ve yerli ilaç sanayinin çökertilmesine yeteri kadar karşı çıkılmamış ve SSK ilaç fabrikalarında üretilmiş ilaçların dahi çürümeye terk edilmesine seyirci kalınmıştır.
4. Bir geri ödeme kuruluşu haline getirilen sosyal güvenlik kuruluşlarında yapılan işlemlerin denetlenmesi tamamen engellenmiş ve gönderilen hasta faturaları ekinde hiçbir belge istenmeyeceği kurala bağlanarak sağlık kuruluşlarının sadece yapılan işlemleri ve tedavileri abartan fatura düzenlemeleri ile sosyal güvenlik kuruluşlarının paralarını hortumlamalarına seyirci kalınmıştır. Sosyal Güvenlik Kuruluşlarının bu faturaları inceleme birimleri bütünüyle bu gibi denetimleri yapamayacak kişilerden oluşturulmuştur. Yukarıdaki kuralın yanında denetim mevzuatındaki eksiklikler, yetki ve sorumlulukların belli olmaması, keyfi bir denetim anlayışı ve idarenin de yapılan denetimleri engelleme çalışmaları sonucu bu şekilde yapılan soygun ve hortumlamalara engel olunamamıştır. Hastanelerde tıp bilimi tamamen fatura düzenleme ve para kazanma hırsı ile yer değiştirmiş ve hastaneler yapılmayan, yapılmış gibi gösterilen veya abartılmış bir çok işlemleri faturalayarak fahiş kârlar elde etmişlerdir. Bunun sonucunda paket işlem faturalarında yapılan ameliyat ve tedaviler abartılarak ve şişirilerek, paket dışı işlemlerde de yatış, kontrol, konsültasyon, lab. ve röntgen tetkikleri, gereksiz ve pahalı ilaç tedavileri ve abartılmış tıbbi işlemlerle faturalar şişirilmiştir. Bu yöntemlerle tedavi maliyetleri olması gereken maliyetlerin yaklaşık on katına kadar arttırılırken, ayaktan takip süreleri bir ayı, yatış süreleri ayları, tetkik sayıları bin, bin beş yüzleri bulmuştur. Ameliyat olan hastalarda da en az 3-5 ameliyat fatura edilmeye ve yatan her hastaya 3-4 tomografi, MR ve benzeri tetkik yapılmaya başlanmıştır. Sezaryen ameliyatları tüm doğumların nerede ise % 85’ine ulaşmış ve ardı ardına açılan özel kalp merkezlerinde bütün halk ağrı kalp hastası kabul edilerek gereksiz anjio, stent ve by pass ameliyatı taramalarından geçirilmeye başlanmıştır. Gereksiz ameliyat, tedavi, yatış ve benzeri işlemler konusunda hiçbir eleştiri gelmemiştir. Büyük bir kısmı gereksiz girişim olan ameliyat sayılarında 7 yıl içinde % 260 artış gözlenmiştir. 2000 yılında yapılan toplam ameliyat sayısı 1 milyon 638 bin 98 olmasına karşın 2006 yılında ameliyat olanların sayısı 4 milyon 267 bin 423 olmuştur. (http://www.ntvmsnbc.com/news/412905.asp http://www.tv8.com.tr//scripts/news/detail.asp?NewsID=66734&page=detail&type=news)
6. Geri ödeme kuruluşlarındaki denetimlerin engellenmesi ve usulsüz olarak yapılan ödemelerle ilgili olarak yapılan soruşturmalar göz ardı edilmiştir. Antalya SSK Sağlık İşleri Müdürlüğü’nde yapılan ve daha sonra bütün Türkiye’de bir yıldan fazla sürdürülen soruşturmalarla sağlık alanında ortaya çıkarılan yolsuzluk ve usulsüzlükler üzerine gidilmemiş ve bu konuda çalışmaları olan hekimlerin sürgünleri karşısında sessiz kalınmıştır. Bu soruşturmalar sağlık sistemimizin otopsisi niteliğindedir. Susmak bu tür uygulamaları savunmak demektir.
5. SDP’de en fazla muhalefet aile hekimliği alanında olmuş ve burada da itiraz aile hekimliği uygulamasından ziyade tamamen özelleşen bu alanda memuriyetten gelen bazı hakların yok olması gibi özlük hakları konusunda olmuştur. Performans uygulamasından yeterince yararlanamayan bir çok pratisyen hekim için bu aile hekimliği hekim gelirini arttıran bir uygulama olarak görülmüş olup bu konuda alanlara da çıkmaktadır. Militan taraftarları da vardır. Nitekim İzmir’de “Aile Hekimliği Yerleştirme Yönergesi”nin iptal edilmesi üzerine uygulamayı savunan hekimler yürüyüş yapmıştır.
6. Hastanelerde özelleştirme girişimleri önce tomografi, laboratuar gibi bölümlerden başlanarak yapılmaya başlanmıştır. Hastaneler kendi içinde kurdurdukları bu özel merkezlere günde 10-200 tomografi gibi aşırı sayıda tomografi veya tetkikler için kota ile çalışmaya başlamıştır. Halk bir yandan 400-450 akciğer filmi kadar radyasyon yayan bu taramalardan geçirilirken paket fiyatların yanında devlet hastanelerinden dahi hastalardan fark ücreti alınmaya başlanmıştır. Bu gibi uygulamalara da karşı çıkılmamıştır. İşin diğer vahim bir yönü de hastanelerin kendi bünyesi içinde açılan bu özel tomografi, MR merkezleri ile günlük belirli sayıda tetkik için anlaşma yapmalarıdır. Hastaneler hastalar için değil bu kotayı doldurmak için tomografi çekimini zorlamakta ve başhekimler daha fazla tomografi istemeleri için hekimlere baskı yapmaktadır. Artık hastane kapısından girip de en az birkaç radyolojik tetkik yapılmayan ve tomografi, MR, sintigrafi, meme ve kemik taraması yaptırılmayan kişi kalmamıştır. İşin para yönü bir yana insan sağlığına bu derecede zarar veren bir uygulama üzerinde kimsenin ses çıkarmaması ayrıca düşündürücüdür. Tomografi ve sintigrafilerde en az 350-450 akciğer filmi kadar kişiye radyasyon uygulandığını bir defa daha hatırlatalım…
SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM İLE KİMLER KAZANÇLI ÇIKMIŞTIR?
Bu uygulama ile sağlık endüstrisi içinde bulunan bir çok kesimin kazançları artmıştır.
1. İlaç satışı ile ilgili kurumlar: İlaç satışları yaklaşık üç kat artmıştır. Bundan en başta uluslar arası ilaç tekelleri ve kartelinin gelirleri artmıştır. Çünkü kartel patent yasaları ile piyasada bir çok alanda kendi ilaçları için tekel yaratırken bu ilaçların fiyatlarını da keyfi olarak belirlemekte ve yüksek tutmaktadır. Uydurulmuş veya tedavi şekli değiştirilmiş hastalıklarla devamlı kullandırılan ve oldukça pahalı olan menopoz, kolesterol, kemik erimesi, tansiyon ve diyabet, Alzheimer, vitamin, mineral, antibiyotik ve ağrı kesici ilaçlarla tüketilen ilaç miktarı arttırılmış ve toplumda hasta olmadan ve neyin tedavi edildiği belli olmayan uyduruk durumlar için ilaç kullanma kültürü oluşturulmuştur. Bunlara ek olarak SSK’lı hastaların ilaçlarını serbest eczanelerden alması ve SSK ilaç fabrikalarının kapatılması ile satışı üç dört kat artan ilaçlardan eczacı, ilaç firma temsilcilerinin de kârları artmıştır. Bu kesimler uygulanan sistemden değil paralarını zamanında alamamaktan ve kârlarının daha da artmamasından şikâyetçidirler. Eczacı Odası Başkanı Mehmet Domaç’ın AKP’den milletvekilliği bu açıdan da değerlendirilmelidir.
2. Tıbbi malzeme ve cihaz: Her türlü tıbbi malzeme ve cihazın ithal, satış ve ruhsatları ile ilgili kullanımındaki engeller ortadan kaldırılmış, hatta ruhsatsız olanların bile satışına ses çıkarılmamıştır. Tıbbi cihaz ve protezler içine aynı derecede etkili ve aynı işi görenler ve birbirinden farklı olmayanlar arasında en pahalılarının kullanılması için engeller kaldırılmış olup bazı ameliyat ve girişimler nerede ise kullanılan pahalı cihaz ve malzemeler tüketilsin diye yapılmaya başlanmıştır (bazı stent, ortopedide eklem protez ameliyatları, endoskopik girişimlerde olduğu gibi). Özellikle pahalı tıbbi cihaz ve protezlerin de gene silsile yolu ile ve komisyonlarla satışının sağlandığı herkesin malûmudur. İşletme haline getirilen hastanelerde abartılı ve gereksiz tetkikleri arttırabilmek için bir çok tıbbi cihaz (tomografi, MR, otoanalizör ve hormon analiz cihazları gibi) alınarak hastaneler bu cihazlarla doldurulmuştur. Hastaneler ve küçük sağlık merkezlerinde bile o kadar fazla ve gereksiz cihaz alınarak, hastaneler, bu cihazları üreten kapitalist-emperyalist ülkelerdekinden bile çok daha fazla oranda bu tür cihazlarla donatılmıştır. Bütün bu cihaz, tıbbi malzeme ve sarf malzemesi satışları özellikle bu tür malzemeleri üreten uluslar arası tıbbi kartelin gelir ve kârlarını da arttırmıştır. Tabii ki satışlardan olan komisyon ve kârlar da artmıştır.
3. Hekimler: Yapılan işten aldıkları kâr payları nedeni ile bu uygulamadan son derece memnundurlar. Tıbbi performansın satış ve tüketim performansı ve işletmenin kazanç sağlaması olarak yorumlanması nedeni ile, sağlık hizmetinden çok gereksiz sağlık teknolojisi, ilaç, malzeme kullanmak olan bu tür bir performans toplum için son derece zararlı gereksiz ameliyat, yatış, tedavi ve bunlara bağlı iatrojenik komplikasyon ve ölümlerin de artmasına neden olmaktadır.
Kısaca bu düzence komisyonunu ve payını alan ses çıkarmamaktadır. Bu nedenle bu tür yazı ve eleştiriler tabu kabul edilmekte ve ilgi çekmemektedir. Herkes bu tür yazılardan rahatsız olmaktadır. Ondan sonra da herkes “Cumhuriyet Devrimi neden yenildi, AKP neden böyle büyük bir başarı kazandı?” diye sormaktadır. Sebebi açık değil mi? Soruyu şöyle de söyleyebiliriz? Herkesin alkışladığı AKP siyasetlerini kim desteklemedi?
SAĞLIKTAN DÖNÜŞÜMDEN BİR KAZANCI OLMADIĞI HALDE MEMNUN OLANLAR VARMIDIR?
Halkımız bütün bu uygulamalardan son derecede memnundur. Çünkü halka, ilacını istediğin hastaneden alabilirsin, istediğin hastane ve özel hastaneye gidebilirsin, istemediğin kadar tetkik yaptırtabilir, ilaç ve tıbbi malzeme kullanabilirsin denmektedir. Bu “çıldırtan hizmet anlayışı” da sonunda ne olacağını bilmeyen halkımızı gerçekten çıldırtmış ve özünde halkçı bir sağlık anlayışını tamamen tahrip eden kartelin bu kötü sağlık anlayışına da en büyük destek verilmiştir. Halk bu işin sonunun nereye varacağını faturanın kime kesileceğini anlamamış ve algılayamamıştır. Çünkü bu kendisine hiç anlatılmamıştır.
SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM’ÜN BİR GELECEĞİ OLABİLİR Mİ?
Sağlıkta dönüşüm neticede sağlık sistemimizi ABD’de olduğu gibi tamamen özelleştirmeyi ve kamu sağlık sistemini çökertmeyi hedefleyen bir projedir. ABD’de sağlık sistemi özenilecek veya arzu edilecek kadar iyi midir? Sağlıkta tamamen ticari işletme mantığı ile ABD her şeyden önce dünyadaki en pahalı ve en kalitesiz sağlık hizmeti veren ülkedir. Bu durum ABD içinde de en ağır bir şekilde eleştirilmektedir. Bu sistem insan sağlığına olumlu bir katkı sağlamak bir yana gereksiz ve uyduruk nedenlerle yapılan tedaviler, girişimler, tetkikler ve kullandırılan ilaç ve tıbbi cihaz ve malzemelerle bu ülkede başta gelen ölüm nedenleri arasında sayılmaktadır.( www.mercola.com/2004/jul/7/healthcare_death.htm ve www.mercola.com/2003/nov/29/death_by_medicine_ref.htm vb. yazılar) Bizde yeterli veri olmamasına rağmen durumun daha iyi olduğunu sanmıyorum. Ayrıca ABD’deki bu sağlık sistemi bu ülkede bile ülkeyi çöküşe götüren nedenleri arasında sayılmaktadır.
ABD’de Sayıştay görevini yürüten federal kuruluşun başında bulunan David Walker ABD’nin Roma İmparatorluğu gibi yıkılmaya doğru gittiğine dikkati çekerek bunların arasında “sağlık sistemindeki süreğen sorunları’na saymaktadır. (Cumhuriyet Gazetesi 15 Ağustos 2007)
ABD sağlık sistemi pahalı, etkisiz, yararsız ve insanlara zarar veren, elindeki tıbbi teknolojiyi ve bunun ürünlerini satmak, pazarlamak ve kitlesel olarak kullandırmak için bütün toplumu devamlı sağlık hizmeti alması gereken hasta bir toplum olarak kabul eden bir sistemdir. Sistemin tek amacı insanların kazançlarının büyük bir kısmını (neredeyse tamamını) sağlık hizmeti adı altında kendi kartellerine akıtmaktır. Onlar için verilen sağlık hizmetinin kalitesi sağlık harcamaları miktarı ile ölçülmektedir. (ABD ve dünyanın diğer kapitalist ve sömürge ülkelerinde uygulanan sağlık sistemi anlayışının eleştirisi “Modern Tıp” başlıklı yazıda yapılmıştır. (www.antalyatabip.org.tr adresinden yazıya ulaşılabilir.)
Devamlı ilaç ve sürekli sağlık teknolojisi kullanma konusunda alışkanlık kazandırılan ve artık bu teknolojiyi kendi talepleri ile temin etmeye başlayan halkımızın büyük bir kısmının aylık ve yıllık kazancı çok düşüktür ve çoğunun sigorta primlerin dahi ödenmemektedir. Bu nedenle ne halkımızın ne de devletin uzun vadede bu tür bir tüketime mali açıdan dayanabilmesi söz konusu değildir. Dolayısı ile bu proje moda deyimle “sürdürülebilir bir proje değildir” ve geleceği yoktur.
HALKÇI SAĞLIK SİYASETLERİ VE SLOGANLARI NE OLMALIYDI
1. Mezarda emekliliğe son! Emeklilik süresi 5000 iş gününe indirilecek ve emeklilik yaşı düşürülecek.
2. Sağlıkta özelleştirmeye son!
3. Devlet hastanelerinin satılmasına hayır! Veya Devlet Hastaneleri satılamaz!
4. Devlet Hastaneleri Sosyal Güvenlik Kuruluşuna devredilecektir.
5. Sağlık Ocaklarının özelleştirilmesine hayır!
6. SSK ilaç fabrikası tekrar açılacak ve milli ilaç ve aşı sanayii teşvik edilecek.
7. Hastanelerde katkı payı alınmasına son.
8. Hastanelerin kâr amacı taşıyan ticari işletmelere dönüştürülmesine hayır!
9. Sağlık Hizmetlerinin teminat paketi ile sınırlandırılmasına son!
10. Herkese ücretsiz Temel Sağlık Hizmetleri .
11. Herkese sosyal güvenlik ve iş.
12. Sağlıkta Dünya Bankası ve İMF projelerine hayır…
13. Türk halkı uluslar arası ilaç tekellerinin kobayı değildir!
14. Yerli aşı üretim tesisleri tekrar açılsın.
15. Türk halkı yabancı ilaç tekellerinin kobayı değildir!
SON SÖZ
Sağlık hizmetindeki vahim sistem sorunu, sadece sigorta veya devlet kaynaklarının hastanelere ve medikal firmalara sahte veya düzmece faturalarla hortumlatılması (hayali ihracatın sağlık piyasasındaki karşılığı) değildir. Ki bu şekilde neticede dış kaynaklı tıbbi ilaç, cihaz, malzeme satışları artarak uluslar arası tıp karteline büyük kazanlar sağlanmaktadır. Diğer vahim olan durum hastanelerin herhangi ticari bir işletme gibi kâr etme amacıyla çalıştırılmasıdır ki burada artık hastaların tıbbi sorunlarının tedavisi amacıyla değil hastaların sorun ve endişeleri kullanılarak ve hatta abartılarak hastalara hiç gerekmeyen, yararlı olmayan, tıbbi sorunlarını çözmeyen ve sonuç itibarı ile onları sakatlayan, yeni tıbbi sorunlar üreten, hasta bırakan veya ölümlerine neden olan gereksiz ve kâr amaçlı tıbbi müdahale ve girişimlerin hiçbir kontrol ve denetim olmaksızın serbestçe yapılabilmesinin yolunun açılması ve bunun teşvik edilmesidir. Kaynak hortumlanması doğal karşılansa bile bu ikinci durum doğal karşılanabilecek bir durum değildir.
Yukarıda anlattığım vahim sorunlar ortada dururken, sanki her şey yolunda gidiyormuş gibi sadece “ücretsiz sağlık hizmeti” veya nüfus cüzdanı olan herkese ücretsiz sağlık hizmeti” gibi sloganlar üzerinde durmak bir sağlık siyaseti oluşturmamaktadır.
AKP’nin başarıları üzerinde sağlık, eğitim gibi konularda propagandaları son derecede etkili olmuştur. Bunlara karşı siyaset ve propaganda taktikleri geliştirilememiştir.
AKP neden başarılı oldu?
Neden olmasın? Bir çok konuda ona muhalif gibi olan partiler bile neticede aynı programı savunursa başarısız olmaması için bir sebep yok!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder