ÜLKEMİZDE ANA SAĞLIK SORUNU SAĞLIĞA AYRILAN PARANIN AZLIĞI MIDIR?*

ÜLKEMİZDE ANA SAĞLIK SORUNU SAĞLIĞA AYRILAN PARANIN AZLIĞI MIDIR?*

Prof . Dr. Hasan Yazıcı’nın 1 Şubat 2008 tarihinde CBT ekinde yayınlanan “Tam Gün Çalışmada Yanlışlar ve Tıp Fakülteleri İçin Öneriler” başlıklı yazısı “ülkemizde ana sağlık sorunu sağlığa ayrılan paranın azlığıdır” cümlesi ile başlamaktadır. Bu görüş sadece Dr. Hasan Yazıcı’ya ait değildir. TTB, Sağlık Bakanları ve farklı siyasi parti yetkililerinin akıllarına “sağlık” ve sağlık sistemi denince bundan başka bir şey gelmemektedir. Aslında bu basmakalıp ifade yerine şu da söylenebilirdi: “Sağlık ticaretinden para kazananların tek sorunu ceplerine giren paranın azlığı mıdır?”
Sağlık alanı ve hizmetine ilişkin olarak gerek Sağlıkta Dönüşüm Projesi ve TTB olmak üzere sağlık siyaseti ve sağlık hizmetlerinin işleyişine yönelik olarak görüş ve eleştirilerimi başta hekim forumu olmak üzere daha önce bazı düzlemlerde ifade etmeye çalışmıştım. Türkiye’de sağlık sistemi eleştiri ve görüşleri dünyanın diğer ülkelerinden farklı olarak yukarıdakine benzer birkaç basmakalıp ifadenin dışına çıkamamaktadır. Ayrıca konu ile ilgili görüş ve eleştirilerde bulunanlar dünyada nelerin döndüğüne ve nelerin tartışıldığına bakmamaktadırlar.
Türkiye’de 2003 yılından bu yana iktidardaki parti tarafından sağlık ve sigortacılık piyasasında ABD küreselleşme stratejisinin bir unsuru olarak “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” ismi verilen bir projenin uygulanmasına başlanmıştır. Proje tasarlandığı gibi adım adım yürütülürken ne hikmetse gene kimse bu projeyi eleştirmemekte ve karşı çıkmamaktadır. Karşı çıkılan tek konu “parasal kazançların ve kârların azlığı”, “fatura paralarının zamanında ödenmemesi” ve kaybolan kazanılmış bazı özlük haklarının korunması noktalarında kalmaktadır. Bu konuları muhalefet olsun diye sayfalarına taşıyan basın organları da sadece bazı kişilerin keselerine giren paranın azlığı veya çokluğu çerçevesinde dönen bu tartışmaları ülkemizin temel ve vahim sağlık sorunları diyerek halka sunmakta ve onları aldatmaktadır.
Sağlıkta Dönüşüm Projesi’ni bir peri masalı seyreder gibi seyredenlere ilk olarak Michael Moore’un “Sicko” (Hasta) olarak piyasaya sürülen filmini seyretmelerini önermekle başlayabilirim. Bu filimde, herkesin yanlış bilgilendirme ve koşullanmadan dolayı derin bir hayranlık duyduğu “modern” sağlık sisteminin bir eleştirisi vardır. “Modern kelimesi” fenni, bilimsel, en doğru ve iyi bir sağlık sisteminden çok, uluslar arası ilaç ve tıp kartelinin anlayışı doğrultusunda sadece fahiş kârlar elde etmek için uygulanan sağlık piyasası ve sağlık ticaretini ifade etmek için kullanılan bir ifadedir. ABD ve emperyalist ülkeler nasıl başka ülkeleri sömürgeleştirme ve işgal projelerini, soykırımlarını modernleştirme, demokrasi ve insan hakları olarak sunuyorsa, sağlık ve diğer birçok alandaki emperyalist projeler de “modern tıp”, modern sağlık sistemi”, “reform”, “proje” gibi esas amacı gizleyen ambalajlarla piyasaya sürmektedir.
Dr. Hasan Yazıcı’nın yazısında hareketle giriş cümlesi, tıp fakültelerinde verilen eğitim ve hizmet, tam gün yasasının neler getirip getirmeyeceği konuları olmak üzere birçok başlık tartışılabilir. Bugün üniversitelerin bilimsel bir kurum olmaktan çıktığı, diğer ülke sorunları konusunda olduğu gibi, sağlık alanında da bir çözüm getirme ve araştırma yapmaktan uzak olduğunu görmekteyiz. Doğma ve basmakalıp görüşlerin eleştirildiği kurumlar olması gereken üniversiteler insanların tek boyutlu hale getirildiği, hiçbir şeyi düşünmediği ve tartışmadığı, hatta bilimin dışlandığı kurumlara dönüşmüştür. Bu gün üniversitelerimizde bir emperyalist proje olan AB mandacılığını ve AB projelerini savunan Erasmus Profesörleri”nden geçilmemektedir. Her üniversitemizde AB projelerini yürütmek ve üniversitelerimizi AB’ye bağlamak için AB uyum birimleri görev yapmaktadır. Bu da bilim ve medenileşme olarak pazarlanmaktadır. Üniversitelerimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumu olmaktan çok AB’nin bir kurumu gibi hareket etmektedir. En son “türban”la ilgili gelişmeleri de “türban AB’ye girmemizi ve bütünleşmemizi engeller” diye eleştirmektedirler. Ortada eleştirilecek tartışılacak tonlarca sorun varken bütün sorunlar görmezden gelinmektedir.

TÜRKİYE’DE SAĞLIK SEKTÖRÜNÜ İLGİLENDİREN TEMEL SORUNLAR NELERDİR

1. Sağlık alanının (hizmetlerinin) sağlık piyasasına dönüşmesi ve sağlık tesislerinin uluslar arası tıp ve ilaç kartelinin ilaç, malzeme, ürün ve teknolojilerinin pazarlandığı alışveriş merkezlerine dönüşmüştür.
2. Temel sağlık hedefinin sağlıklı bir toplum sağlamaktan çok sağlık tesislerine başvuran, ilaç, malzeme ve teknoloji kullanan kişi ve hasta sayılarını arttırmak olarak belirlenmiştir. Sağlık hizmetlerinde verimlilik sağlık tesislerine başvuran, tetkik ve tedavi yaptıran, ameliyat olan, ilaç ve malzeme kullanan kişi sayılarını ve dolayısı ile bu ticaretten elde edilen kazancın arttırılması olarak tanımlanmaktadır. Her türlü sağlık kuruluşu (Üniversite, Devlet ve özel hastaneler) artık tamamen kâr ve gelirlerini arttıracak bir işletme olarak çalıştırılmaktadır. Bunun sonucunda sağlık piyasası büyümektedir.
3. Sağlık ve sigortacılık alanında tam bir özelleştirme ve sağlık piyasasının uluslar arası kartelin şirketlerine devredilmesi söz konusudur.
4. Sağlıkta Dönüşüm ile devlet sağlık alanından tamamen çekilecek ve sağlık hizmeti vermeyecektir.
5. Bir ticari işletmeye dönüştürülen sağlık tesislerinde artık hekimler en üst yönetici (başhekim) olamayacaktır.
6. Sağlık ocakları da kapatılarak özelleştirme modası uyarında “özel aile hekimliği” muayenehanelerine dönüşecektir. Sağlık piyasası tamamen özel ve ticari olmak üzere tekrar tasarlanmıştır.
7. SSK Hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri ile kör topal devam eden kamucu sağlık sistemi tamamen çökertilmiştir. Sosyal güvenlik kuruluşları sadece ödeme yapan geri ödeme kuruluşlarına dönüşmüştür.
8. Hekimlere hastane gelirlerini arttırdığı oranda fazla ücret vermeye dayanan hatalı performans anlayışı ve her türlü teşvikle hastaneler tetkik, tedavi ve girişimlerle hasta sayılarını arttırmaktadırlar. Hastanelere yaptıkları işleri abartma imkânlarından başka hâyâli ihracatta olduğu gibi yapılmayan işleri de fatura etme ve bu şekilde sosyal güvenlik kuruluşlarından kaynak hortumlamamaları imkânı sağlanmıştır. Fatura denetimlerini engellemek için yasal olan ve olmayan her türlü tedbir alınmış olup, yapılan işlerin belgelenmesi engellenmiştir. Sosyal Güvenlik Kuruluşları verilen hizmetlerin uygunluğu, gerekliliği bir yana gerçekten verilip verilmediğini dahi denetleyememektedir.
9. Genel Sağlık Sigortası bazı sağlık hizmetlerinde katkı sağlayan bir fona dönüşmekte ve sağlık hizmetleri giderek daha pahalı paralı hale gelmektedir. Sağlıkta hem devletin hem de kişilerin “sağlıkları için” yaptıkları harcamaları arttırmaları hedeflenmektedir. Sosyal Güvenlik Yasası ile sağlık harcamalarında sigortanın katkısı üçte bir seviyesine düşürülecektir. Katkı payları ve özel sigorta yaptırma mecburiyeti halkın cebinden daha fazla sağlık harcaması yapmasına yol açacaktır.
10. Sağlık piyasasının genişlemesi ve büyümesi için hem sağlıklı hem de hasta olan kişilerde yapılan gereksiz, yararsız ve zararlı (iatrojenik) tıbbi tahlil, muayene, kontrol, yatırılma, tedavi ve girişimler artmaktadır. Sağlık alanına yapılan harcamalar gerçek bir sağlık hizmetinden çok bu gereksiz, yararsız ve çoğunlukla iatrojenik (çoğunlukla hekimin yaptığı gereksiz iş ve tedaviye bağlı) sorunları ve ölümleri arttırmaktadır. Yani fazla para toplumu daha sağlıksız yapmaya hizmet etmektedir. Ülkemizde ABD ve kartel tıp anlayışının uygulandığı diğer ülkelerde olduğu gibi gereksiz ameliyatlar temel bir sağlık sorunu teşkil etmektedir. Bu gereksiz ameliyat ve girişimler tamamen bir vahşi kapitalizm anlayışında uygulanmaktadır. Bu durumdan kimse rahatsız değildir.
11. Sağlık tesislerinde uluslar arası tıp kartelinin kazancını arttıracak şekilde piyasaya sürülen gerçek anlamda hastalık ve sağlık sorunları ile ilgisi bulunmayan birçok uyduruk hastalık ve uyduruk tedavileri pazarlanmaktadır. İlaç kullanan ve sağlık tesislerine başvuran kişilerin büyük bir çoğunluğu gerçek anlamda hasta olanlardan çok bu tür uyduruk hastalık ve ilaçları kullanmak için sağlık tesislerine başvuran “müşterilere” dönüşmüştür.
12. Toplumun büyük kesimi başta kemik erimesi, osteoporoz, menopoz, yaşlanma gibi uyduruk gerekçelerle düzenli ve devamlı olarak kartelin pahalı ilaçlarının devamlı tüketicisine dönüştürülmüştür. Birçok insan günde 5-15 ilaç tüketmeye başlamıştır. Sağlıklı bir kişinin devamlı ilaç kullanmaya ve tıbbi teknoloji tüketmesine gerek yoktur.
13. Patent yasaları ile uluslar arası tıp kartelinin ürün ve ilaçlarının iç piyasada tekel olması ve istenildiği fiyattan satılması sağlanmıştır. Gene bu amaçla zaten iç piyasaya ilaç satışı engellenmiş olan SSK ilaç fabrikaları ve yerli aşı üretim tesisleri kapatılmıştır. Yerli ilaç sanayisi de yok edilme noktasına getirilmiştir.
14. İç piyasa tamamen uluslar arası tıp kartelinin ürettiği cihaz, malzeme ve ürüne açılmıştır. Her biri için uyduruk kullanım gerekçesi ve yeri belirlenen bu ürünler kontrolsüz bir şekilde Türkiye’ye girmekte ve kullandırılmaktadır. Piyasanın temel işleyiş mantığına uygun olarak her ürün hemen geniş bir kullanım alanı bulmaktadır. Hemen hepsi belli komisyonlarla satılan bu ürünlerde en pahalı olanların komisyonları ve kazançları daha fazla olmaktadır. Yapılan ameliyat ve girişimlerin çoğu bir hastalıktan çok sırf bu tür ilaç ve malzemelerin kullanılması için yapılmaktadır. Kişiler keselerinden de önemli harcamalar yaparak bu gereksiz cihaz ve malzemeleri kullanmakta ve bundan ayrıca sağlık yönünden zarar da görmektedir.
15. ABD Hastalıkları Koruma Merkezi’nin çalışmalarına göre etkisiz olduğu anlaşılan grip aşıları dâhil, aşı ile tedavi ve koruma gerekmeyen ve gerçek bir sağlık sorunu olmayan birçok aşı (Rota virüs, pnömokok, serviks kanseri aşısı gibi) birçok aşı kullanıma sürülmekte ve kitlesel ve devamlı kullanım alışkanlıkları yaratılmaktadır. Kartelin emrindeki bilim adamları ordusu bu aşı ve ürünlerin ne kadar etkili, yararlı ve gerekli olduğu konusunda tek taraflı birçok yayın yapmaktadır.
16. Halkın hayatı tamamen tıbbileştirilmiştir. Uluslar arası tıp ve ilaç kartelinin tıbbi malzeme, cihaz, ilaç ve teknoloji kullanılması siyasetine uygun olarak TV, basın ve internet gibi medya organlarında sayıları giderek artan oranda yapılan sağlık programları ile halk bu hatalı sağlık anlayışı ve ürün kullanımı konularında koşullandırılmaktadır.
17. Kötü tıbbi uygulamalar ve iatrojenik sorunlar nedeni ile gelişen hastalık ve sorunlarda hastane ve işletmelerin mesuliyeti ortadan kaldırılarak sorunlar hasta ve hekim arasında bir ilişki seviyesine getirilmiştir. Hasta hakları sorunu bilgilendirme ve bir tüketici hakları sorunu olarak algılanmaktadır. Oluşturulan yeni anlayış uyarınca bir yandan kötü tıbbi uygulamalar artarken diğer taraftan da hasta ve hekimler arasındaki şikâyet ve davalar artmaktadır.
18. Sakat sağlık sisteminin sadece bir çalışanı olan hekimlerle hastalar arasındaki sürtüşme ve güvensizlik artmaktadır. Hekimlere karşı yapılan ve adam öldürmeye kadar giden saldırılar giderek artmaktadır.
19. Devlet Hastaneleri’nde bazı bölümler özelleştirilerek hastanelerin buralardan hizmet alması özendirilmekte ve bu özel bölümlere hasta sevki için hekimlere baskı yapılmaktadır. Benzer uygulama özel hastanelerde de vardır. Bazı bölümler Türkiye’nin birçok bölümünde şubeleri bulunan şirketlere kiralanmaktadır. Bu şirketler aynı zamanda kendi bölümlerinde kullanılan ilaç ve malzemeleri de ithal etmektedirler.
20. ABD’de olduğu gibi sağlık hizmetleri hem kötü hem de giderek daha pahalı bir hale dönüşmektedir. Hastane paralarını ödeyemediği için hapse giren ve kendilerine haciz gelen kişi sayısı giderek artmaktadır.


Kabaca yukarıdaki ana başlıklarla ifade ettiğim sağlık sorunları alt başlıklarla daha da arttırılabilir. Görüldüğü gibi sağlık ve sigorta sistemimiz bütünüyle telafisi imkânsız bir çöküşe doğru gitmektedir. Ülkemizin tek sağlık sorunu “sağlığa ayrılan paranın az olması” değildir. Sağlığa ayrılan para giderek artmaktadır. Fakat artan para toplumun sağlığını düzeltmek ve geliştirmek bir yana hastalıklı ve sağlıksız bir toplum yaratmaya yaramaktadır. Sağlığa ayrılan paraların nerelere gittiğinin de artık iyice araştırılması ve denetlenmesi gerekmektedir. Ülkemizdeki sağlık kuruluşları giderek daha da artan oranda insanlara zarar veren kuruluşlar haline dönüşmektedir. Sağlık kuruluşları halka yabancılaşmaktadır.

Aşağıdaki grafikte 2004 yılı için bölgelere göre ilaç satışları oranları verilmektedir. Tablonun incelenmesi ile Dünyada en fazla ilaç satışının Kuzey Amerika’da olduğu görülmektedir. Bunu Avrupa bölgesi izlemektedir. Uluslar arası tıp ve ilaç kartelinin “sağlığa çok az para ayrılıyor”, “sağlıkta eşitsizlikleri giderelim”, “100 bin kişiye düşen hastane ve hekim sayısı çok az” gibi siyaset ve sloganlarının ardındaki gerçek budur. Bütün dünyada herkesin hayatı tıbbileşmeli; insanlar kuzey Amerika veya ABD’de olduğu kadar ilaç tüketmeli; “ilaç kullanmayan kişi kalmaması için ülke genelinde her yerde ve bol miktarda sağlık tesisi açılmalıdır.” İnsanlar fazla ilaç tüketmezse medeni olamazlar! Onun için devletin ve kişilerin sağlık harcamaları artmalıdır. Sağlık tesislerinde sağlık hizmeti adı altında verilen hizmetlerde insan sağlığına hiçbir katkı sağlamayan ve sadece uluslar arası tıp ve ilaç kartelinin ürünlerini tüketmekten öte bir anlam taşımayan gereksiz ve zararlı işlem ve tedaviler çıkarıldığı zaman sağlık giderlerinin son derece azalacağı görülecektir. Uluslar arası kartel kazancını arttırmak için her gün yeni ve daha pahalı ürün ve teknolojileri piyasaya sürmektedir. Piyasaya sürülen her ürünü kartelin yalanlarına inanarak kullanmaya veya kullandırmaya başladığımızda insanlar ilaç parası ödemekten karınlarını bile doyuramaz hale geleceklerdir.

http://www.imshealth.com/ims/portal/front/articleC/0,2777,6025_71234024_71234053,00.html

Bölgelere göre ilaç satışları, 2004
Dünya Pazarı 2004 satışları US doları milyar $ Dünya satışları yüzdesi % Yıldan yıla büyüme yüzdesi (sabit ) %
Kuzey Amerika 248 $ 47.8 % %7.8
Avrupa (AB) 144 27.8 5.7
Avrupa (AB dışı) 9 1.8 12.4
Japonya 58 11.1 1.5
Asya (Japonya hariç) 40 7.7 13.0
Latin Amerika 19 3.8 13.4
Toplam (IMS araştırmasına göre) 518 $ % 100 % 7.1

TAM GÜN UYGULAMASI AÇISINDAN ÜNİVERSİTELERİN SORUNLARI

“Tam gün çalışma” sorununu ele aldığımızda bu meselenin de üniversite, bilim ve bilim çalışması ile bir ilgisinin olmadığını sorunun tamamen ekonomik çıkarlar açısından gündeme geldiğini görebiliriz. Çünkü diğer hastanelerde olduğu gibi üniversite hastaneleri de tamamen para kazanmaya odaklanmış ticari işletmeler olarak çalıştırılmaktadır. Buralarda çalışan hekim öğretim üyelerinin de amacı neticede para kazanmaktır. Dışarıda muayenehanesi olmayan hekimin içeride muayenesi vardır. Devlet hastanelerinde verilen performans komisyonunun aksine tam gün çalışan hekim öğretim üyeleri maaşlarına ek olarak muayene ettikleri hastalardan kendi hesaplarına kesilen paraları almaktadırlar. Fakat burada alınan paranın neticede bir sınırı vardır. Bu nedenle aynı işi daha çok ve yüksek fiyatla yapma kapasiteleri olan öğretim üyelerinin bu şartlarda çalışması kazançlarının azalması demektir. Bunlar Dr. Hasan Yazıcı’nın bahsettiği gibi maaşlarından bir kısmının kesilmesini göze alarak dışarıda (piyasada) çalışmaktadırlar. Tam gün çalışanlarla yarım gün çalışan hocalar arasında hasta bakımı, eğitim ve araştırma etkinlikleri arasında bir fark” yoktur. Ülkemizde bir zamanlar sağlık alanında en büyük sorun ve yolsuzluk “hekimlerin hastalarından para almaları” idi. Diğer taraftan hastadan para almayan hekime de iyi bir hekim gözü ile bakılmazdı. Çünkü iyi hekim olsaydı yaptığı işi parasız yapmazdı! Bu ön yargı nedeniyle tam gün çalışmayan hocaların hastadan para almadıkları, yarım gün veya muayenehanesi olan hocaların yaptıkları iş için hastalardan para aldıkları gibi yorumlanmaktadır. Hastadan para aldıkları için bunlar kötüdür. Hâlbuki tam gün çalışan da yarım gün çalışan da hastadan para almaktadır. Sadece alınan paranın miktarı değişiktir. Dışarıda çalışan hekim ayrıca vergi vermekte, muayene işletmekte ve muayenesinin su, elektrik gibi giderlerini de cebinden ödemektedir. Bu açıdan baktığımızda bunların devlete daha az yük olduklarını bile söyleyebiliriz. Bu tartışmanın halkı ilgilendiren bir yönü yoktur. Çünkü her ikisi de hekimlik uygulamalarını uluslar arası kartelin belirlediği şekilde yapmak zorundadır. Siyasi iktidar sağlık alanında her şeyi paralı ve ticari hale getirmesine rağmen muayenehanede çalışmayı yasaklayarak halka daha şirin görünmeyi hedeflemektedir. Devlet hastanelerinde olduğu gibi hastaneye kazandırdığı oranda kâr payı vermeyi hedefleyerek öğretim üyesi hekimlere de bir yandan kazandırırken diğer yandan onların sırtından kazanmayı da hedeflemektedir.


* Prof . Dr. Hasan Yazıcı: Tam Gün Çalışmada Yanlışlar ve Tıp Fakülteleri İçin Öneriler. CBT (1 Şubat 2008), 1089:20

5.2.2008

Hiç yorum yok:

GATS ANLAŞMASI KAPSAMINDA BULUNAN HİZMET SEKTÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMIŞ LİSTESİ

GATS ANLAŞMASI KAPSAMINDA BULUNAN HİZMET SEKTÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMIŞ LİSTESİ Çeviri: Selim Yılmaz Aşağıdaki sınıflandırma 1994...