İstanbul’da özel bir hastane koronavirüs hastasına 80 bin lira fatura çıkardı: Tedaviyi yarıda bırakıp hastane değiştirdi


İstanbul’da özel bir hastane koronavirüs hastasına 80 bin lira 
fatura çıkardı: Tedaviyi yarıda bırakıp hastane değiştirdi
Kenan Biter  05 Nisan 2020, 09:00  Son Güncelleme: 05 Nisan 2020, 09:04  Yeni Şafak
https://www.yenisafak.com/ekonomi/istanbulda-ozel-bir-hastane-koronavirus-hastasina-80-bin-lira-fatura-cikardi-tedaviyi-yarida-birakip-hastane-degistirdi-3533099

Koronavirüs salgını sonrasında, yayınlanan genelge ile şartları uyan özel hastaneler ‘pandemi hastanesi’ ilan edildi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye’de koronavirüs tedavisinden ve testlerden hiçbir şekilde para alınmadığını ise birkaç toplantıda vurguladı. Fakat kimi hastanelerin koronavirüs şüphesi ile gelen hastalara yüksek meblağlı faturalar kestiği ortaya çıktı. İstanbul’da koronavirüs testi pozitif çıkan ve özel bir hastaneye yatan bir vatandaş, 80 bin TL’ye yakın bir ödeme yapacağını öğrenince tedavi sürecini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Özel hastanelerin çıkardığı fahiş faturalara ilişkin Sağlık Bakanlığı'na da çok sayıda şikayet gittiği de öğrenildi. Önceki gün Resmi Gazete'de yayımlanan karar ile pandemi hastanelerindeki tüm tedavi ve ilaçlar için özel destek sağlanmasına da karar verildi.
Koronavirüse yönelik tedbirler kapsamında geçtiğimiz günlerde genelge yayınlayan Sağlık Bakanlığı, sağlık kuruluşlarındaki yoğunluğun en aza indirerek personel üzerindeki yükün azaltılması için özel ve vakıf hastanelerinde de koronavirüs tedavi süreçlerinin yapılmasını zorunlu hale getirdi.
Ancak alınan karar sonrasında koronavirüs şüphesi ile kendilerine en yakın özel hastanelere giden ve yapılan testlerde pozitif oldukları anlaşılınca tedavi süreçlerine başlanan hastalar yüksek faturalar ile karşı karşıya kaldı.
GÜNLÜK 4 BİN TOPLAM 80 BİN TL FATURA
Tüm dünyaya yayılan salgına karşı yurt içinde vatandaşından kurumlarına topyekûn seferberlik başlatılmışken bu durumda bile fırsatçılık yapmaya kalkan kimi özel hastanelerde koronavirüs tedavisi için gelenlere günlük bin 500 TL ile 4 bin TL arasında fatura çıkarıldığı belirlendi.
Bu rakamlar koronavirüs tedavisinin ortalama 2 hafta sürdüğü göz önünde bulundurulduğunda çok ciddi boyutlara ulaşıyor.

Bu duruma örnek teşkil eden olaylardan biri İstanbul’da yaşandı. Koronavirüs testinin pozitif çıkmasının ardından aradığı çok sayıda özel hastanede yer bulamayan ve son olarak Beşiktaş'ta gittiği özel bir hastanede yatışı verilen bir vatandaş, iyileşip taburcu olduğunda yaklaşık 60 bin TL’ye yakın bir ödeme yapacağını öğrenince tedavi sürecini yarıda bırakarak farklı bir hastaneye sevk aldırmak zorunda kaldı. Koronavirüse yönelik tedbirler kapsamında geçtiğimiz günlerde genelge yayınlayan Sağlık Bakanlığı, sağlık kuruluşlarındaki yoğunluğun en aza indirerek personel üzerindeki yükün azaltılması için özel ve vakıf hastanelerinde de koronavirüs tedavi süreçlerinin yapılmasını zorunlu hale getirdi.

Ancak alınan karar sonrasında koronavirüs şüphesi ile kendilerine en yakın özel hastanelere giden ve yapılan testlerde pozitif oldukları anlaşılınca tedavi süreçlerine başlanan hastalar yüksek faturalar ile karşı karşıya kaldı.
GÜNLÜK 4 BİN TOPLAM 80 BİN TL FATURA
Tüm dünyaya yayılan salgına karşı yurt içinde vatandaşından kurumlarına topyekûn seferberlik başlatılmışken bu durumda bile fırsatçılık yapmaya kalkan kimi özel hastanelerde koronavirüs tedavisi için gelenlere günlük bin 500 TL ile 4 bin TL arasında fatura çıkarıldığı belirlendi.
Bu rakamlar koronavirüs tedavisinin ortalama 2 hafta sürdüğü göz önünde bulundurulduğunda çok ciddi boyutlara ulaşıyor.
Bu duruma örnek teşkil eden olaylardan biri İstanbul’da yaşandı. Koronavirüs testinin pozitif çıkmasının ardından aradığı çok sayıda özel hastanede yer bulamayan ve son olarak Beşiktaş'ta gittiği özel bir hastanede yatışı verilen bir vatandaş, iyileşip taburcu olduğunda yaklaşık 60 bin TL’ye yakın bir ödeme yapacağını öğrenince tedavi sürecini yarıda bırakarak farklı bir hastaneye sevk aldırmak zorunda kaldı.
Hasta mahremiyeti gereği kimliğinin açıklanmasını istemeyen hastanın ablası Yeni Şafak’a konuştu ve kendilerinden günlük 4 bin TL talep edildiğini söyledi. Abla, 5 günlük tedavinin ardından yoğun bakıma sevk edebilecek ilaç verileceğinden bu tedavi sürecinin de en az 12 gün süreceği için toplam ödemeleri gereken paranın yaklaşık 60 bin TL olduğunu dile getirdi.
  • Toplamda yoğun bakım masrafları ile faturanın 80 bin TL'ye kadar ulaşabileceğini hesaplayan ailenin, 5 gün için hastaneye ödediği rakam ise 20 bin TL.
HASTANELER’E’ÖZEL DESTEK’ GENELGESİ
Özel hastanelerin koronavirüs tedavilerine ilişkin aldığı ücretlere yönelik Sağlık Bakanlığı’na da çok sayıda şikayet gelirken Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı dikkat çeken bir düzenlemeyi dün itibariyle devreye aldı.
Resmi Gazete'de yayımlanan Yeni Sağlık Uygulama Tebliği'nde yapılan düzenlemeyle koronavirüs tanısı konulmuş hastaların tedavisi için hastanelere özel bir destek sağlanmaya başlandı.
Böylece özel hastanelerin de aralarında alındığı pandemi hastanelerindeki tüm tedavi ve ilaçlar için SGK geri ödeme yapacak.
Kimi özel hastanelerin günlük 4000 TL faturalandırma yaptığı öne sürüldü.

Hasta mahremiyeti gereği kimliğinin açıklanmasını istemeyen hastanın ablası Yeni Şafak’a konuştu ve kendilerinden günlük 4 bin TL talep edildiğini söyledi. Abla, 5 günlük tedavinin ardından yoğun bakıma sevk edebilecek ilaç verileceğinden bu tedavi sürecinin de en az 12 gün süreceği için toplam ödemeleri gereken paranın yaklaşık 60 bin TL olduğunu dile getirdi.
  • Toplamda yoğun bakım masrafları ile faturanın 80 bin TL'ye kadar ulaşabileceğini hesaplayan ailenin, 5 gün için hastaneye ödediği rakam ise 20 bin TL.
HASTANELER’E’ÖZEL DESTEK’ GENELGESİ
Özel hastanelerin koronavirüs tedavilerine ilişkin aldığı ücretlere yönelik Sağlık Bakanlığı’na da çok sayıda şikayet gelirken Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı dikkat çeken bir düzenlemeyi dün itibariyle devreye aldı.
Resmi Gazete'de yayımlanan Yeni Sağlık Uygulama Tebliği'nde yapılan düzenlemeyle koronavirüs tanısı konulmuş hastaların tedavisi için hastanelere özel bir destek sağlanmaya başlandı.
Böylece özel hastanelerin de aralarında alındığı pandemi hastanelerindeki tüm tedavi ve ilaçlar için SGK geri ödeme yapacak.



Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından hastanelere sunulan destekler.
TÜM TEDAVİ VE İLAÇLAR GERİ ÖDEME LİSTESİNDE
Bu süreçte yatarak tedavi gören her bir hasta için sağlık hizmeti sunan profesyoneller için koruyucu ve bulaşı önlemeye yönelik yüksek maliyet oluşturan bakım hizmetleri geri ödeme kapsamına alındı.
HASTA BAŞINA GÜNLÜK 660 LİRA ÖDEME
Yeni koronavirüs tanısı konulan her hasta için hizmet veren hastanelere de günlük 660 lira ödenmesine karar verildi. Yoğun bakım hizmetleri geri ödeme listesine alınarak yoğun bakım tedavi ücretleri de iki katına çıkarıldı. Yine yoğun bakım şartlarında, koronavirüs tedavisinde kullanılan ilaçlar da geri ödeme listesine alındı.


SGK usülsüzlükleri: Ölüleri muayene edip 1 milyon liralık ilaç yazdılar!

KOVİD - 19 SALGINI VESİLESİ İLE BÜTÜN ÖZEL HASTANELERİN PANDEMİ HASTANESİ OLARAK TAYİN EDİLMESİ UYGULAMASI BAZI BASIN VE TV KANALLARINDA KAMUCULUK VEYA SAĞLIKTA KAMUCU UYGULAMALAR OLARAK KUTSANMAYA BAŞLANMIŞTIR. BAZILARI DA BİZDEKİ SAĞLIK SİSTEMİNİN DÜNYANIN DİĞER ÜLKELERİNDE DAHA İYİ OLDUĞUNU SÖYLEYEREK ÖVÜNMEYE BAŞLAMIŞTIR. MEVCUT SİSTEMİ ÖVEN VE KUTSAYAN BU TAVIR KARŞISINDA BU HASTANELERİN NASIL ÇALIŞTIĞININ HATIRLATILMASI GEREKMEKTEDİR. MİLLETVEKİLİ TUBA VURAL ÇOKAL BUNU ÇOK İYİ YORUMLAMIŞ.
SGK usülsüzlükleri: Ölüleri muayene edip 1 milyon liralık ilaç yazdılar! 
22 Aralık 2019

İYİ Parti Antalya Milletvekili Tuğba Vural Çokal, Sayıştay raporlarınına dayanarak Sosyal Güvenlik Kurumu’nda (SGK) yaşananları TBMM gündemine gündeme getirdi.
411 ölüye ilaç yazmışlar
Sözcü’den Deniz Ayhan’ın haberine göre; Çokal, “2018 yılında 411 kişiyi ölü oldukları halde muayene edip 1 milyon liralık ilaç verilmiş. Ölüyle bile ilgilenen bir sağlık sistemi dünyada yok ama bizde var” dedi ve şunları söyledi:
• Raporlu olan ve iş göremezlik ödeneği verilen doktorlar, raporlu oldukları dönemde ameliyat yapmış. Yatarak tedavi olan doktor, aynı gün ameliyata da girmiş.
• Aynı gün içinde hem ameliyat olan hem de ameliyat yapan doktorumuz var. Bunları yapanlar, adalet önünde hesap vermeli. SGK da aynı gün 10 ayrı branşta muayenenin ödemesini yapıyor.
• Baş ağrısıyla giriş yapan hastaya doğum yaptırılıyor ve doğumun parası alınıyor.
• Üst solunum yolları enfeksiyonu tanısı konulan hasta için sezaryenle doğum ödemesi de yapılıyor.
• Dünya üzerinde ölülere bile sağlık hizmeti veren tek Sosyal Güvenlik Kurumu bizimki. 2018 yılında tam 411 kişiyi öldükten sonra muayene edip ilaç vermişler. SGK’mız da ölüleri muayene edip ilaç vererek tıp tarihine geçen bu hastanelerimize yaklaşık 1 milyon lira tutarında ödeme yapmış.
• SGK, raporlu olduğu iş için göremezlik ödeneği verdiği doktorlara, aynı dönemde ameliyat yaptığı için de ödeme yapıyor.
• O doktor iş göremezlik parası aldığı dönemde ameliyat yaptığını iddia ederek SGK’dan para alıyor.
• Kendi yatarak tedavi görürken, aynı anda, ameliyata giren doktorlarımız var. Hatta doktor hem ameliyat oluyor hem tedavi masrafını SGK’ya yüklüyor hem de doktorun ameliyatın parası hastaneye ödeniyor.

Video ayrıca şu adresten de izlenebilir:   https://www.youtube.com/watch?v=hGBeLDwaqEI veya
 https://youtu.be/hGBeLDwaqEI 
Bu yazı ve konuşma SGK sisteminin nasıl çalıştığını çok güzel anlatmaktadır. 

YORUM

Pandemi hastanesi olarak ilan edilen bu hastaneler daha fazla para kazanmak için kendilerine başvuran her hastayı covid-19 kabul ederek yatırabilir ve SGK tarafından bu hastalık için belirlenen koddan işlem fatura edebilir. SGK tarafından SUT’ne 510 021 kodlu bir pandemi bakım hizmeti kodu eklenmiştir. Bu hizmeti alacak olan kişilerde  “pandemi olup olmadığına bakılmaksızın” açıklaması yapıldığı için özel SHS kendilerine başvuran her hastayı pandemi hastası kabul edip bunlarda 704 942 kodu belirtilen  immün plazma tedarik ve uygulamasını ölülere ilaç yazıldığı gibi yapılmış gösterip her iki işlem için  SGK’dan Toplam 1688.87 TL. geri ödeme alabilir. Hastadan tırtıklanacak para bu gelire dahil olmayacaktır. Bu nedenle gerçek covid-19 hasta sayısını öğrenmek mümkün olmaz; özel hastaneler pandeminin sonlanmasını istemez.

Rapor ve konuşmada SGK'nın bu zararın bir bölümünü saptadığı ve bunun geri alınması için bir karar verdiği belirtilmektedir. SGK sistemini bilmeyen bazı kişiler en azından SGK usulsüz ödediği bazı paraları bu şekilde geri alıyor diye sevinebilir. Sayıştan SGK tarafından alınan hizmetin %1 nin, %0.1'ini inceleyebilmektedir. İncelenen bölüm belki bundan da küçük olabilir. SGK Sayıştay raporuna dayanarak usulsüz ödenen paraların çok az bir bölümünü “yersiz ödeme” diyerek hastanelerden tahsil eder. Bu tahsil işlemi muvazaalı bir şekilde yapılır. Yani yolsuzlukları yapan hastaneler lehine birçok maddi ve usul hataları yapılarak daha sonra açılacak davalar için hastanelere koz verilir.  SGK sistemi bir yolsuzluk sistemi ve mekanizmasıdır. Haberde belirtildiği gibi SHS istediği hastayı istediği hastalık, tedavi ve girişim yapılmış gibi gösterebilir. SGK bunları sorgulamadan tıpış tıpış öder. Saptanabilirse para cezaları da verilir. Usulsüzlükleri nedeni ile para cezası ödemek zorunda kalan veya “yersiz ödeme” olarak Kurum’a ödeme yapan hastaneler işlemler sonuçlandıktan sonra SGK aleyhine sahte alacak davaları açar. Yersiz ödeme ve cezai işlem tahsilatları bir “alacak” olmadığı ve Anayasa gereği “idarenin düzenleyici işlemi olduğu” ve Sayıştay raporları yargıya açık olmadığı halde, mahkemeler peşin olarak bu davaları alacak davası olarak kabul eder ve bu konuda bilirkişilik yapma koşullarını taşımayan bilirkişilerin gerçeğe aykırı raporları ile tahsil edilen parala son kuruşuna kadar ve mahkeme masrafları ile hastanelere iade edilir.  SGK kendisi aleyhine açılan bu “sahte alacak davalarını” daima kaybeder.
Durum budur. Basın ve TV’lerde tonlarca haber ve video var. Fakat  bu sistemi bilmek ve halkı uyarma durumunda olanlar Mehmet AKKAYA’nın deyimi ile:
Oysa üç maymunu oynadı yandaşlar. Hâlâ da oynamaya devam ediyorlar.
Sustular, seyrettiler, görmezden geldiler. Bugün de hâlâ yaptıkları gibi.

Rasim Öztekin'in hastanelerde gereksiz MR çektirilmesini eleştirdiği bir video. Gırgır gibi görünmekle birlikte tamamen gerçektir.


KOVİD-19 SALGINI ÖZEL HASTANELER İÇİN NASIL BİR FIRSATA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ?

KOVİD-19 SALGINI ÖZEL HASTANELER İÇİN NASIL BİR FIRSATA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ?

     Sağlık Bakanlığı  20/03/2020 tarihinde bir genelge yayınlayarak sanki koronovirüs hastaları daha önce SGK ile sözleşmeli özel ve resmi sağlık kuruluşlarına (SHS) sanki başvuramazmış gibi Devlet ve Vakıf Üniversitesi hastaneleri ile tüm özel sağlık kuruluşlarını “pandemi hastanesi” olarak ilan etmiştir. 
     4 Nisan 2020 tarihinde SGK da “pandemi” ile ilgili yeni bir tebliğ yayınlamıştır. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2020/04/20200404-18.pdf
    Bu tebliğ ile Pandemi hastanelerinde koronavirüs tedavisinde kullanılan tüm işlemler SGK geri ödeme kapsamına alındığı belirtilmiştir.
       Üniversite ve Özel SHS’na giden herkes her seferinde ve her işlem için vezneye gidip para yatırmadan hiçbir işlem yaptıramaz ve herhangi bir hekimle dahi görüşemez. Pandemi de olsa bu durumu bilen vatandaşların çoğu özel SHS’na gitmekten çekinmeye başlamıştır. Vatandaş buralara gittiğinde başına nelerin geleceğini bilmektedir.
     Her iki genelge, sanki bu genelgeler yayınlanmadan önce özel ve üniversite hastanelerinin kovid-19 hastalarına bakmaları yasakmış ve hastalar bu hastanelere başvuramazmış gibi “bilinen durumu” tekrarlamışlardır.
Sağlıkta dönüşüm ile Sağlık Bakanlığı sağlık hizmeti veren bir kuruluş olmaktan çıkarılmıştır. Bu bakanlık kendi kafasına göre ve bağımsız olarak sağlık hizmeti veremez.  Dönüşümün diğer bir özelliği sağlık piyasasının ve hastanelerin özelleştirilmesi ve özel gibi görünmeyen Üniversite ve Devlet Hastanelerinin de kâr amacı ile çalışan, hekimlere ve üst bürokratlara kâr payı dağıtan vergi numarası olan bir ticari işletme haline getirilmesidir. Bu hastaneler özel hastaneler gibi SGK sistemi içinde çalışır, SGK Sağlık Uygulama Tebliğinde yer alan sağlık hizmetlerini, ilaç, tıbbi malzeme ve ürünleri serbestçe kullanırlar. Bakanlığın hekim çalışması üzerinde kısıtlayıcı ve kontrol edici bir iradesi yoktur. Bu hastaneler mülkiyeti devlette işletmesi Dünya Bankası’nın belirlediği sağlık piyasasına göre hizmet veren ve bu hizmeti düzenleyen SGK’dadır. SGK kendisi ile sözleşme imzalayan bütün SHS’nın maddi çıkarlarını koruyan ve bu kuruluşlara haksız kazanç sağlayan bir kuruluştur. Dünya Bankası tarafından kurgulanan SGK sistemi aslında Tıp Kartelinin çıkarları için düzenlenmiş bir sağlık piyasası oluşturmaktadır.  
     2018 Yılı SGK Özel sağlık Hizmet Sözleşmesi’nin ÖSHS’nin 7.1.  Müracaat ve Kimlik Tespiti İşlemleri ile ilgili 7.1.1. maddesinde “SHS, doğrudan veya sevk edilmek suretiyle başvuran hastayı SUT’ta yer alan müracaata ve kimlik tespiti işlemlerine ilişkin düzenlemeler ile, Kurum mevzuatı doğrultusunda kabul etmek zorundadır. Kabul edilmeyen hastaya kabul edilmeme gerekçesi SHS yetkilisinin imzasıyla yazılı olarak bildirilmek zorundadır.” Demektedir. BU GENELGELERDEN ÖNCE DE KOVİD-19 HASTALARI SGK SÖZLEŞMELİ BÜTÜN HASTANELERE ZATEN GİDEBİLMEKTEDİR. Özel SHS’nın hasta kabul edilmeme gerekçesi acil ve yoğun bakım hastaları dışında hastanın ilave ücret ödemeyi reddetmesidir. Ki bu ücret SGK geri ödemesinin iki katıdır. Bu SGK’nın sağlık hizmetinin bedelinin 1/3’ünü karşıladığını gösterir.
    2018 Yılı SGK Özel sağlık Hizmet Sözleşmesi’nin 7.2.2. maddesinde; SHS, hizmetin kalitesi ya da hizmetlerin erişilebilirliği açısından hiçbir hastaya karşı ayrımcılık yapamaz. 8.1.1. maddesinde; SHS, doğrudan veya sevk edilmek suretiyle başvuran hastayı Kurum mevzuatına uygun olarak kabul etmek zorundadır. Denilmektedir. Yani hasta başvuran hastaları reddetme hakkına sahip değildir.
Yoğun bakım ve mekanik ventilasyon gerektiren Kovid-19 hastaları  SGK’lı değilse veya SGK ile sözleşmeli bir SHS’na başvurursa ne olur?: Hiçbir şey olmaz. SGK sözleşmesi olsun olmasın bütün SHS’ları bu hastaları kabul etmek zorundadır. En azından kâğıt üzerinde…
      SUT’nin  4.3. maddesi  ve başbakanlığın  2008/13 ve 2010/16 genelgeleri uyarınca Başbakanlığın 2008/13 ve 2010/16 sayılı genelgeleri acil başvuru ve yoğun bakım hizmetleri ile ilgilidir.  2008/13 sayılı genelgenin 1 maddesine göre “Acil sağlık hizmeti vermekle yükümlü bulunan sağlık kuruluşları, acil vakaları hastanın sağlık güvencesi olup olmadığına veya ödeme gücü bulunup bulunmadığına bakmaksızın kabul edecek ve gerekli tıbbi müdahaleyi kayıtsız-şartsız ve gecikmeksizin yapacaktır.” Denilmektedir. 7. Maddede: “Acil olarak sağlık kuruluşuna müracaat eden hastaların acil tıbbi müdahale ve tedavileri yapılırken hiçbir surette tedavi masraflarının nasıl karşılanacağı sorgulanmayacaktır.”  9. maddesinde de: “Herhangi bir sağlık güvencesi olmayan vatandaşlarımızdan ödeme gücü bulunmayanların acil sağlık hizmeti bedelleri kendilerinden talep edilmeyecektir.”
     Bu genelgelerden anlaşılacağı üzere Türkiye’de mevcut olan bütün SHS özellikle yoğun bakım tedavisi ve mekanik solunum desteği gerektiren bütün hastaları kabul etmek ve tedavi etmek zorundadır.
     Durum böyle olduğu halde Sağlık Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı’nın açıklamaları ne anlama gelmektedir?
  • Bütün özel hastanelerin ve yoğun bakım servislerinin covid-19 hastalarına açılması ve pandemi hastanesi olarak görevlendirilmeleri özel hastanelerin haksız kazanç ve kâr amaçlarına uygun bir uygulamadır. Bu genelge soyulma korkusu olan vatandaşları özel hastanelere gitmeleri için cesaretlendirme amacı taşımaktadır. Hastaneler daha önce gidebildiği gibi bu genelgeler olmasa da istediği zaman zaten gidebilecektir.   Bunu tekrar açıklamanın da bir zararı yok.
        4 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan SUT değişikliklerine bakalım:



  • SUT’ne 510 021 kodlu bir pandemi bakım hizmeti kodu eklenmiştir. Bu hizmeti alacak olan kişilerde  “pandemi olup olmadığına bakılmaksızın” açıklaması yapılmıştır. Bu ne anlama gelir: Özel SHS önüne gelen hastayı korona pandemisi hastası diyerek yatırabilir.  Bu, genellikle hiçbir tedavi yapmadığı ve tedavi ihtiyacı olmayan kişiler için SGK hastaneye günde 646.00 TL ödeyecek demektir.(1124.35x0.532 (598.1542)+(% 8KDV)=646.00 TL)

    • Bu arada 704 942 kodu ile immün plazma tedarik ve uygulama kodu ile de 781,615 +62.52 TL KDV dahil=844,14 TL ödeme imkanı verilmiş olacaktır.   Pandemi bakım hizmetleri ile birlikte ödenebilecek tutar: 1490.35 TL
    • WHO'nun 44 bin hastaya dayandırdığı araştırma verilere göre virüsün bulaştığı kişilerin:

    %81'i hafif atlatıyor
    %14'ü ciddi geçiriyor
    %5'i ağır hastalanıyor.
    • % 5’inde yoğun bakım tedavisi gerektiriyor. Ancak kritik seviyede olan hastalarda oksijen desteği, CPAP, BPAP ve mekanik ventilasyon gerekebilir.    ww.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51177538  ve
    • Bu bilgileri SGK’nın sağlık hizmeti satın alım ve ödeme sistemi açısından incelediğimizde şunlar ortaya çıkar: SGK hizmet aldığı hastanelerden beyana göre hizmet almaktadır. SHS sunduğu veya sunduğunu göstermek istediği hizmete veya tahsil etmek istediği paraya göre hizmet evrakı düzenler ve bunu aylık dönemler halinde kurumun MEDULA sistemine yükler. Sistem bu evrak tutarının % 5’ini SHS’nın yaptığı açıklama (düzenlediği teşhis ve tedavi senaryosuna göre) sözüm ona inceler. Ciddi bir hak ediş denetimi yapılıyormuş izlenimi vermek için  % 5 evrak üzerinde sözde bir hak ediş denetimi yapılır ve neticede beyan edilen tutar SHS’na ödenir.  
    • Bu durumda özel hastaneler ne yapacaktır? Sürekli yapılan TV yayınları ile herkes kendisini bir kovid 19- hastası olarak görmekte ve kendisine mekanik ventilasyon (solunum cihazı) uygulanması gerekeceğini düşünmektedir.  Herkes kendisinde hastalık bulunup bulunmadığını öğrenmek için test yapmak ve bunun için ne gerekiyorsa ödemek istemektedir.
    • Özel SHS hiçbir hastalık şüphesi ve kliniği olmayan, tedavi ve karantina gerektirmeyen herkesi mekanik ventilasyon ve immün plazma kullanılması gereken yoğun bakım tedavisi covid-19 hastası gibi gösterip bu kişilerin her biri için günlük 1490.35 TL hizmet evrakı düzenleyebileceklerdir. Bu işten vezneye gidip 100-200 TL para yatırmadan yüzünüze bakmayan üniversite hocaları da ciddi para kazanacaklardır.
    • Korono virüs enfeksiyonunun şu an itibarı ile AŞISI yok; virüs tedavisinde etkili veya yararlı bir İLAÇ tedavisi yok. Eğer solunum sorunu olursa maske ile veya mekanik ventilatörler (daha çok mekanik ventilatör olmayan CPAP ve BPAP cihazları) ile solunum desteği yapılabilir. Evde kal siyaseti ile hasta sayısı ve kazancı azalan SHS’na bu uygulama bir can simidi olarak uzatılmıştır. SGK daha önce de yoğun bakım tedavilerini ödüyordu. Yoğun bakım diye hizmet evrakı düzenlenen kişilerin çoğu yoğun bakım gerektiren hastalar da değildi. 510 021 kodlu bir pandemi bakım hizmeti kodu eklenmiştir. Bu hizmeti alacak olan kişilerde  “pandemi olup olmadığına bakılmaksızın” açıklaması yapılmıştır. Bu ne anlama gelir: Özel SHS önüne gelen hastayı korona pandemisi hastası diyerek yatırabilecek veya yatmış ve tedavi görmüş gibi gösterebilecektir. İlaç ve tedavi yöntemi olmadığı için gerçekten mekanik ventilatör gerektiren hastaların tedavi maliyeti de sanıldığının aksine çok düşüktür.
    • Bu ne anlama geliyor:  Kendisine istediği hastayı kovid-19 hastası olarak belirleme yetkisi verilen ÖSH gerçekten kovid-19 hastası olmayan birçok kişiyi kovid-19 hastası gibi gösterebilecektir. Bu nedenle bildirilen hasta sayısı gerçekten hasta olan kişilerden fazla olacaktır. SGK tarafından bu hastalara yapılan ödeme ciddi olarak arttırıldığı için SHS’ları başka nedenle yatan ve yoğun bakım gerektiren hastaları bile kovid-19 hastası gibi gösterebileceklerdir. Bu hizmet evrakları kimse tarafından görülemeyeceği ve incelenemeyeceği için sistemi bilmeyen kişilerin bunları incelemesi ve görmesi mümkün değildir.
    • Türkiye’de uygulanan sağlık sistemini, SGK sağlık hizmeti satın alım ve geri ödeme sistemini, özel sağlık sigortalarının ne gibi işlerle uğraştığını ve neleri ödediğini bilmediği açıktır. Keza bu yazıyı yazanlar özelleştirmenin ne olduğunu, Sağlıkta Dönüşüm ile nasıl bir sistem getirildiğini;  sağlık ve sigortacılık sisteminin kamucu anlayışla (yani tıbbi mal, ürün ve hizmetlerden kâr edilmesinin amaçlanmadığı bir sistem) nasıl verileceğin bilmediği anlaşılmaktadır.
    §          Sağlık Bakanlığı tarafından bazı SHS’nın pandemi hastanesi olarak atanması ve Çalışma Bakanlığı’nın (SGK’nın) koronavirüs tedavisinde kullanılan tüm işlemleri SGK geri ödeme kapsamına alındığı belirtmesi bazı basın ve TV’lerde kamuculuk ve kamucu uygulamalar olarak da adlandırılmaktadır.  SGK sağlık hizmeti satın alım ve geri ödeme sistemini, özel SHS’larının ve sağlık sigortalarının ne gibi işlerle uğraştığını ve neleri ödediğini bilmeyen kişilerin bu  yorumları yapması  SGK merkezli sağlık sisteminin kamucu bir hizmet gibi gösterilmesi ve en azından vatandaşın aldatılması anlamına gelmektedir.   
    • SONUÇ: DTÖ’ne verilen taahhütler ve Dünya Bankası tarafından uygulanan ve sürdürülen bu proje için alınan krediler ve banka ile yapılan anlaşmalar göz önüne alındığında kamucu bir sistem oluşturmanın ne kadar zor olduğu görülecektir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bile kapitülasyon borçlarını ödemek zorunda kalmıştır.   Türkiye’de mevcut sisteme yani Sağlıkta Dönüşüm’e karşı olan bir siyasi hareket ve parti olmadığı, aldıkları performans komisyonları (kâr payları) gereğince sistem tarafından satın alınan sağlık çalışanları ve hekimlerin de buna karşı çıkması beklenemez.
    • Sağlık ve sigortacılık sisteminde kamuculuğu savunanların özellikle Sağlıkta Dönüşüm’ün ne olduğunu anlaması ve uygulanan sistemi ortadan kaldıracak kamucu siyasetleri geliştirmesi ve araştırması gerekir.  

    MEHMET AKKAYA'nın DSP-MHP-ANAP Hükümeti neleri satıp savurdu? (02 Nisan 2020) - yazısı üzerine




    MEHMET AKKAYA’nın- “KİT’ler yok edilirken yandaşlar ne yaptı” yazı dizisi Aydınlık’ta yayınlanan en ciddi ve güzel yazılardan birisidir. Piyasadaki siyasi partileri şu veya bu nedenle savunan kişiler bu partilerin gerçek yüzünü bu yazılarda görebilir. Dizinin 6. ‘sı DSP-MHP-ANAP Hükümetinin yaptıkları ile ilgilidir. (https://www.aydinlik.com.tr/haber/kit-ler-yok-edilirken-yandaslar-ne-yapti-1-202525)
    Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit’in Genel Başkanları oldukları ANAP ve DSP Hükümeti, 30 Haziran 1997-11 Ocak 1999 arasında 15 ay 11 gün iktidarda kalmıştır.  Bu yazıda aşağıda yazdığım bilgiler unutulmuş veya yer almamıştır: 1 Mayıs 1999 tarihinde Işık Kansu’nun yazısında “ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın başbakan, Bülent Ecevit'in başbakan yardımcısı olduğu başkanlığında kurulan ANASOL-D koalisyonun hükümeti Uluslararası Para Fonu ile Dünya Bankası'nın istemleri doğrultusunda “SSK'nın yeniden yapılandırılması adı altında bir taslak hazırlamıştır. Özal ruhunun yaşadığı bu taslakta hastanelerin kâr etmek için çalışan bir işletmeye dönüştürülmesinin hedeflendiğini yazmıştır. (Sağlık Hizmeti Ticarileşiyor, Cumhuriyet Gazetesi, 1 Mayıs 1999)
    Mesut Yılmaz-Ecevit hükümeti bu yazıda da belirtildiği gibi Dünya Ticaret Örgütü ile hemen her alanı içine alan geniş kapsamlı bir özelleştirme taahhüt anlaşmasını imzalamıştır.   




    Mutlu Demirkan’ın haberi:  Ulus Devlete Çalım, Cumhuriyet Gazetesi, 9 Ocak 2001

    Türkiye’de AKP tarafından uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Projesinin (Devletin ve Sağlık Bakanlığının sağlık hizmeti alanından tasfiyesi, sağlıkta özelleştirme ve tıp kartelinin ticari çıkarlarına uygun SGK temelli bir sağlık piyasası oluşturulması) temelinin bu taahhütle atıldığı açıktır. Sağlık Hizmetleri artık devlet tarafından verilmemektedir. Devlet ve Üniversite hastaneleri de özel hastaneler gibi SGK sistemi içinde kâr amacı ile çalışan, çalışanlarına kâr payı dağıtan, vergi numarası olan ticari işletmelere dönüştürülmüştür. Sağlık Bakanlığı bu sistem dışında bir uygulama yapamaz. Bu sistemde hastane binalarının mülkiyeti devlette işletme Dünya Bankası tarafından kurgulandığı şekilde SGK ‘dadır. BÜTÜN SİYASİ PARTİLER dün olduğu gibi bugün de bu siyaseti desteklemektedir. 
    Diğer taraftan İP ve devamında Vatan partisi de bu dönüşüme karşı çıkmamış ve buna karşı bir siyaset oluşturmamıştır. Aksine Aydınlık ve Ulusal kanalda yer alan yazı ve röportajlarda bu Dünya Bankası sistemi savunulmuştur.  Bu durumda Vatan Partisi için de “Sustular, seyrettiler, görmezden geldiler. Bugün de hâlâ yaptıkları gibi.” Dememizin hiçbir sakıncası yoktur..  


    HEKİMLERE KARŞI ARTAN SALDIRILARI NASIL YORUMLAMALIYIZ

    HEKİMLERE KARŞI ARTAN SALDIRILARI NASIL YORUMLAMALIYIZ Hekimlere karşı olan saldırılar son zamanlarda basın ve TV’lerin temel başlığı olmaya başlamıştır. Bu olayı mevcut siyasi ortam çerçevesinde irdelediğimizde şu noktaları saptamaktayız: Hekimlere karşı olan saldırılar daha önceleri de vardı ve halen olmaya devam etmektedir. Son zamanlarda gerçek olay sayısını bilmesek de bu olayların arttığını söylemek mümkündür. Fakat günümüzde hekim ve hasta sayısı öncesine oranla aşırı oranda artmıştır. Hekimler ve sağlık çalışanları ile hastaların teması ve ilişkileri artmıştır. BU OLAYLARDA SAĞLIK SİSTEMİNİN ETKİSİ (BİR KERE DAHA) Sağlık sisteminin özelleştirilmesi ve uluslararası tıp kartelinin ürünlerinin serbestçe pazarlanıp satıldığı bir sağlık pazarına dönüştürmesi, sistem içindeki rolleri de değiştirmiştir. Bu sistemde sağlık kuruluşları kapitalist verimlilik mantığına göre işletme verimliliğini arttıracak şekilde bir yarışa girmiştir. İşletme verimliliği birim başvuru ve işlemden en fazla gelirin elde edilmesi demektir. Bu, muayene olan, yatan, tedavi gören, ameliyat olan, ilaç yazdıran -kısaca her ne sebeple olursa olsun bu kuruluşlara başvuran hasta sayısını arttırmak ve başvuran hasta başına en fazla geliri (kârı) sağlamak demektir. Bu tabii ki sağlıkla ilgili çok önemli işler yapılıyormuş gibi gösterilerek sağlanabilir. Sağlık kuruluşlarına işletme verimliliğini arttırmaları için her türlü olanak sağlanmıştır. Dönüşüm piyasayı tanzim ederken her türlü kavramı değiştirmiştir; mesleği de bozmuş ve iğfal etmiştir. Sağlık hizmeti: Tıp literatüründe bilinen bütün teşhis, tedavi yöntemlerinin, ilaç, tıbbi malzeme ve sarf malzemelerinin bir hastalık veya gerekçe uydurularak olabildiğince fazla sayıda ve sıklıkta uygulanması ve pazarlanmasıdır. Hekim bu sistemde hastasında istediği her türlü hastalığının varsayılan olarak mevcut olduğunu kabul ederek ve buna inanmış görünerek ilaç yazabilir, tetkik isteyebilir, ameliyat yapabilir, kişilere ilaç ve malzeme kullandırabilir. Bu, O’na tanınmış bir haktır. Hekim bu tür davranışından dolayı sorgulanamaz ve eleştirilemez. Madem ki O bir hekimdir; istediği gibi düşünebilir ve istediğini yapabilir. Önünü arkasını düşünmek, kimseye hesap vermek zorunda değildir. Bu konuda Cumhurbaşkanı gibi sorumsuzdur. Hekim birçok gereksiz tetkik, tedavi ve girişimi yaparken işi kılıfına uydurarak yapmak zorundadır. Canı eğer tansiyon ilaçları yazmak istiyorsa teşhisini tansiyon; depresyon ilaçları yazacaksa depresyon, epilepsi ilacı yazacaksa epilepsi yazacaktır; canı anjiografi yapıp stent takmak istiyorsa kişi koroner kalp hastasıdır. Bu hastaya anjigrafi, stent, balon, bypass ameliyatlarından birini bir kaçını istediği sırada istediği kadar yapabilir. Hasta horluyorsa kişiye uyku apnesi sendromu teşhisi koyarak, uyku testi yapıp CPAP cihazı kullandırabilir. Gebe bir kadını doğum tehlikeli ve normal doğum zararlı diyerek sezaryene zorlayabilir; yeni doğan bebeği de hayatı tehlikede, iyi solumuyor vb. diyerek yoğun bakıma yatırıp aylarca orada tutabilir. Hekim hangi faaliyeti kendisine artı değer getiriyorsa o yöne yönlenmekte ve tercihini bu şekilde kullanmaktadır. Bu sistemde herhangi bir tetkik ve tedavinin gereksiz yere yapılması değil, usûlüne göre yapılmaması ve sistemin izin verdiği malzeme, ilaç ve metodlara uymadan yapılmasıdır. Gereksiz olarak yapılan tedavi ve girişimlerin yol açtığı sorunlardan ise sistem değil, malı pazarlayan (tetkik, tedavi ve girişimi yapan) hekim sorumlu tutulmaktadır. Kötü işleyen bu sistemin bütün kötülüğünü ve olumsuzluğunu örtmek için bütün oklar tedavi ve girişimi yapan hekim üzerine yönlendirilmektedir. Hekimler ve hekim faaliyetleri hakkında olabildiğince kuşkulu ve önyargılı olmaları için “hasta hakları” birimleri kurulmuştur. Hekimler aleyhine her türlü şikâyet, adli ve idari soruşturmalar adeta teşvik edilmiştir. Bütün sağlık piyasası vahşi kapitalizm ve vahşi kâr anlayışı ekseninde çalışırken toplumun dikkati hasta hakları, hekimlerin yanlışları ve kötü uygulamaları, hasta hekim çelişkileri üzerine yoğunlaşmaktadır. Bunun diğer bir yansıması da hekimlere olan saldırı, yaralama ve öldürme olaylarının ülke gündemindeki diğer sorunların önüne geçirilerek topluma servis edilmesidir. Hasta-hekim ve sağlık çalışanı çelişkisinin ön plana getirilerek abartılmasının diğer bir amacı da insanların tıbbi işlem ve tedavileri en yüksek fiyata yapan merkez ve kişilere yönlendirilmesidir. Bu sefer insanlar yapılan tedavi ve girişimlerin “ en garantili” ve ölüm riski en az olacak şekilde yapacak fiyatı daha yüksek hastane ve hekimlerin peşine düşmeye başlayacaklardır. Toplum bir fasit daire içinde hapsolmuş olduğundan bu tekeliyetçi sağlık sisteminin dışına çıkma şansı yoktur. Yeni sistemde hekim pazarlama elemanı veya müşteri temsilcisi, hasta da müşteri konumuna sokulmuştur. Günümüz hastası basın, TV ve her türlü iletişim yöntemi ile bu sistemin sağlık ve hastalık anlayışı konusunda eğitilmektedir. Önceden hazırlanmış bu kitle daha sonra hastanelere başvurarak hangi konularda tetkik ve tedavi istediğini hekime belirtmektedir. Tablo alacağı telefonu önceden belirlemiş bir müşterinin bir cep telefonu bayisine gitmesinden çok da farklı değildir. Telefon bayiinde çalışan görevlinin verimliliği gelen müşteriye aldatarak, bilgilendirerek ve yönlendirerek ne kadar pahalı bir telefon satabildiği ile ölçülmektedir. O da bu performansı için para kazanmaktadır. Sağlık piyasasında da durum başvuru başına kişiden ve SGK’dan alınabilecek maksimum para ile ölçülmektedir. Genellikle kalp ve kalp sorunları ilgisi bulunmayan bir göğüs ağrısında hastayı ekokardiyografi yerine anjiografi; anjiografi yerine MR anjiografi; bir kanser hastasında ultasonografi tetkiki yerine tomografi, tomografi yerine PET scan’a yönlendiren hekim en verimli çalışan bir hekimdir. Hekimlere daha fazla müşteri bulmaları ve para kazanmaları için özel ve devlete ait hastanelerde performans ücreti adı altında ayrıca komisyon verilmektedir. Hastanelerin ve hekimlerin yaptıkları işlem, tedavi ve girişimler sanal olarak beyana göre faturalanmaktadır. Bu da hastanelerin ve hekimlerin gereksiz işlemleri istedikleri kadar rahat bir şekilde yapabilmeleri ve yaptıkları bu işlem ve tedavileri daha pahalı işlem kodlarından fatura ederek daha fazla para kazanmaları imkânını vermektedir. Ayrıca özel hastanelerde hayâli olarak abartılan işlem fiyatı ne kadar fazla olursa hastadan alınabilecek fark ücreti o kadar fazla olmaktadır. (Tedavi maliyetinin yaklaşık iki katı yasal, daha fazlası da dükkan senin mantığı ile). Hastaneler bununla yetinmeyerek hasta üzerinden daha en fazla para kazanmanın yollarını bulmuşlardır. Bu da bazı tedavi, ilaç ve malzemelerin parasını hastadan tahsil etmekten geçmektedir. Hasta için hiç gerekmeyen, hastane tarafından temin edilmesi gereken birçok ilaç, malzeme ve cihaz hastaya temin ettirilmekte veya bunların bedeli medikal firmalarla işbirliği içinde çalışan hekimler vasıtası ile hastane ortamında hastalardan tahsil ettirilmektedir. Sağlıkta dönüşüm hasta sayısını bu şekilde arttırmaktadır. Kâğıt üzerinden hasta görünenlerin ortak çoğunun gerçek hasta olmamasıdır. Bunlar ya var olan önemsiz bir sağlık sorunu abartılan ya da hiç bir bulgu ve belirti olmadığı halde varsayılan olarak var olduğu kabul edilen (kalp hastalığı, kanser, kemik erimesi, genetik bozukluklar vb.) hastalıklar için yönlendirilen kişilerdir. Bir tetkik- ilaç kullanma-tetkik-girişim-tetkik kontrol fasit dairesi içinde kişilerin hastanelere başvurma sayısı akıl almayacak oranlarda arttırılmıştır. Artık kişilerin aylık ve yıllık hastaneye başvuru sayılarına bakılmakta ve bu oranın artması sağlıkta gelişmişlik olarak takdim edilmektedir. Bu insanların sağlığına daha fazla önem vermesi ve sağlık giderlerinin gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşması olarak alkışlanmaktadır. Kısaca akla gelebilecek her türlü yöntemle gereksiz işlemler, tedavi ve girişimler olabildiğince arttırılmakta ve bu da doğal olarak sağlık kuruluşlarına başvuran hasta sayısı ve oranını arttırmaktadır. Bu girişim ve tedaviler her ne kadar gereksiz ise de zararsız değildir. Hiç yapılmaması gereken bir tetkik, girişim, tedavi ve ameliyat hastanın ölmesi ve sakat kalması ile sonuçlanabilmektedir. Gereksiz işlemler arttığı oranda iatrojenik dediğimiz tıbbi uygulamalara bağlı hastalık oranları o oranda artmaktadır. Günümüzde hastanelere başvuran gerçek hasta sayısına baktığımızda bunların çoğunun iatrojenik nedenlerle hasta ev sakat kalan kişiler olduğunu görürüz. Hasta ya daha önce yapılan bir ameliyata bağlı gelişen komplikasyon ve sorunlar için hekime gitmektedir ya da kanser tedavisinde sık görüldüğü gibi verilen bir ilacın ve tedavinin yan etkisi sonucu bağışıklık sistemi, organları bozulduğu için hekime gidip gelmektedir. İatrojenik sağlık sorunları temel sağlık sorunu ve hastalık nedeni haline gelmiştir. Bu gereksiz kişlem ve tedavilerin kesilmesi ile iatrojenik hastalıklarında hemen azalacağını söylemek mümkündür. Üstelik hastanın bu gereksiz girişimi yaptırması için aldatıldığı, yönlendirildiği ve yanıltıldığı ortamda işler tersine gittiğinde işler tersine işlemeye ve “müşteriler” diğer alışverişlerinde olduğu gibi haklarını aramaya ve ölçüyü kaçırmaya başlayabilmektedirler. Akıllı ve aklı başında bir toplumda yaşamıyoruz. Toplum her açıdan zıvanadan çıkmıştır. Ticari ve kamusal her alan belirli menfaat veya çıkar gruplarının egemenlikleri söz konusudur. Ülkede bir yandan ayrılıkçı terör örgütleri ile savaşılırken diğer taraftan bu örgütler kışkırtılmakta ve teşvik edilmektedir. Siyasi partiler neyle uğraşacağını şaşırmıştır. Gündemi belirleyememekte ve belirli bir konuda siyaset güdememektedirler. Her kesim belirli güç odaklarınca belirlenen sahte gündemlerle oyalanmakta, millet cambaza bakarken toplum istendiği şekilde yönlendirilmekte ve hazırlanmaktadır. HEKİMLERİN ROLÜ VE SORUMLULUĞU Her şeyden önce ağlayarak veya kendimizi acındırarak hiç bir sorunu çözemeyiz. Unutmamak gerekir ki sağlıkta dönüşüm için toplum desteği de hekim düşmanlığı temelinde sağlanmıştır. Tüm dönüşüm süreci hekimlerin bıçak parası alması, hastanelerde rehin kalma, hastalara gerekli (bence çoğu gereksiz) tetkiklerin ve tedavilerin yapılmaması, hastaların yatırılmaması, ameliyat edilmemesi gibi karalama ve kötülemelerle yürütülmüştür. SSK hastanelerinin devri, sağlık sisteminin özelleştirilmesi ve devlet hastanelerinin bir ticarethane haline getirilmesi sürecinin motoru budur. Günümüzde sağlık sistemi tamamen bir mafya, soyguncu, hortumcu sülük düzenine dönüşmüştür. Fark ücreti, ilave ücret, malzeme ve ilaç ücreti, haraç veya tehditle alınan paraların yanında geçmişin bıçak paraları bahşiş gibi kalmaktadır. “Bıçak parası” tam bir hipnoz söylemidir. Bu söz kişileri anında dönüşüm öncesi döneme götürmekte ve herkes olanı biteni unutmaktadır. Sistemin savunucuları sıkıştıkları her dönemde bıçak parası söylemini kınından çıkarmaktadır. Sistemin bu noktaya gelmesinde şüphesiz siyasi partiler, sendikalar ve her türlü kuruluşun olduğu kadar hekimlerin de suçu vardır. Fakat bu suç kaçınılmazdır. Çok geniş bir kitlenin süreci görmesi ve tavır alması beklenemez. Nitekim kimse sürece muhalif olmamıştır. Hekimler alacakları performans komisyonlarının hatırı için her türlü olumsuzluğu görmezden gelmiş ve sadece kazanç ve paraya odaklanmıştır. Hekimler başından bu yana sağlıkta dönüşüme karşı bir tavır koymamış ve dönüşümü -özelleştirme ve para kazanmak için- sağlık ve hastalık kavram ve imkânlarının sistematik kullanılmasını savunagelmişlerdir. Bunun hatırına kendilerine karşı kullanılan “ bıçak parası” ve “ paraya doymazlar” (İmren Aykut) gibi suçlamalara da cevap verememiş ve susmayı tercih etmişlerdir. Para ve performans için yarış, hekimi önce kendi meslektaşına karşı düşman durumuna sokmuştur. Hekimler daima diğer meslektaşlarının başına gelen olumsuzlukları onları kötülemek için kullanmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bir hasta tıbbi bir hata ve ihmal olmadan ölse bile diğer hekimler bunu “ gerekli bazı tetkiklerin yapılmamasına", “ bazı ilaç ve malzemelerin kullanılmamasına” bağlamakta veya “ ben olsaydım hasta ölmezdi veya beni çağırsaydınız hastayı kurtarırdım” gibi ifadelerle hasta yakınlarını tahrik etmektedirler. Ya da hastayı neden filanca doktora veya hastaneye götürmediniz gibi ifadelerle insanların kafasını karıştırmaktadırlar. Bu ön bilgiden sonra sıra şu soruya gelmektedir: HEKİMLERİN CAN GÜVENLİĞİ NASIL SAĞLANIR VEYA HEKİMLERİN CAN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAYAN BİR SİSTEM NE KADAR MAKBUL BULUNUR? Aslında bu cevap mesleği can güvenliği sorunu yaşayan polis, asker, güvenlik elemanı, eğlence merkezi çalışanı veya diğer işçi ve kamu görevlileri için de söz konusudur. Birinci çözüm: Can güvenliği yoksa mesleği bırakıp başka bir mesleğe başlamaktır. Bu saatten sonra bunu yapamam, ben boşuna mı dirsek çürüttüm diye düşünenler için iki yol vardır. Birinci yol, can güvenliği için gerekli önlem ve tedbirleri bizzat kişinin kendisinin almasıdır. Hekimlere bireysel mücadele yöntemlerini ve savaş sanatlarını öğrenmeleri, meslekdaşları ile organize olmalarını, bir saldırı veya tecavüz olayında bir araya gelerek aktif mücadeleye geçmeleri; gerekirse koruma ve fedai tutmaları, biber gazı, sopa vb. gibi savunma aletlerini bulundurmaları tavsiye edilebilir. Bunun yanında çatışma ve ortamı veya ihtilaflı bir durum yaratmamak için gerekli önlemlerin alınmasını veya bu gibi ortamların derhal terk edilmesi tavsiye edilebilir. Hasta ve hasta yakınlarının saldırılarını azaltmanın diğer bir yolu da daha fazla para kazanmak için hastaları tehlikeli gereksiz işlem ve girişimlere yönlendirmemek ve bu gereksiz girişim ve tedavilerle ilgili olarak onlarda aşırı bir güven ve beklenti yaratmamaktan geçmektedir. Hastanın genel durumu bozuk ve ölüm riski yüksek veya yapılacak tedavinin başarı şansı düşük ise bunu hasta ve yakınlarına anlatarak tehlikeli, mutlak olarak ölümle sonuçlanacak tedavilerden uzak durmaktan geçer. Hekim mutlaka ölümle sonuçlanacak yaşlı ve ilerlemiş akciğer kanserli hastayı ameliyat etmemelidir. Bu bir marifet ve başarı değildir. İnsanlar hekimlerin katkısı olmadan da ölebilirler. Şüphesiz böyle tehlikeli ve bıçak sırtı durumlar hastane ve hekimlerin en fazla para kazanabileceği pozisyonlardır da… Bu noktada hekim ya parayı ya da güvenliği tercih edecektir. İkinci yok hekimlerin güvenliğin devletin sağlamasıdır. Önemli bir kısmı özelleşmiş sağlık piyasasında devlet kimin can sağlığını korusun. Herkesin başına polis dikemez ki. Hekime olan saldırganları asalım deseniz, hekim örgütü ceberrut, faşist devlet diye ayağa kalkar. Sağlık siyasetleri saldırı oranını arttırmaktadır. Saldırganların kendisi sorulsa kendisini kaybettiğini, bu saldırıları onaylamadıklarını söyleyeceklerdir. Ayrıca sağlık bakanı yapılan her saldırıyı kendisine yapılan saldırı olarak gördüğünü söyleyerek hekimlerin gazını almaya çalışmıştır. Sağlık Bakanını saldırıların sorumlusu olarak göstermek yanlıştır. Hatalı yerde yoğunlaşmaktır. Bakanı eleştirecekseniz başka bir yerden eleştirmeniz gerekir. Devlet ülke genelinde terörist ve bölücü saldırılara karşı daha geniş bir vatandaş kitlesinin can ve mal emniyetini sağlayamaz iken hekimlerin can güvenliğini nasıl sağlasın? Her poliklinik ve servise bir güvenlik elemanı ve polis dikilse bunlar saldırıları önleyebilir mi? Saldırgan, arabaya binerken, yolda veya evinde de hekime saldırabilmektedir. Hekimden daha fazla sayıda asker, polis ve politikacı suikastlara kurban gitmiştir ve devlet onları da koruyamamıştır. Kısaca devletin alacağı bir önlem yoktur. Sadece hekimlerin ağlamasına zırlamasına ortak olup, “üzüntünüze katılıyoruz, şiddetle kınıyoruz, bu olayları biz de desteklemiyoruz” diyebilirler ve diyorlar. Bu kınama ve taziye mesajları kimseyi aldatmasın. Halkımız eskiden beri hekimleri sevmemekte ve onlardan nefret etmektedir. Hekim karşıtı her olay bu siyasetleri uygulayan siyasi partilere prestij getirmekte ve oylarını arttırmaktadır. Türkiye Yıldırım Aktuna gibi kapı tekmeleyerek kıran, yoğun bakımda çalışan hekime de sen tıpdan anlamazsın diyen Sağlık Bakanlarını görmüştür. Hekimler başhekim, bakan, milletvekili, belediye başkanı, parti başkanı kişilerin de saldırılarına uğramaktadır. Kısaca hekim can güvenliğini ancak kendisi sağlayabilir. Güvenliğin birinci parçası kendi kişisel güvenlik önlemlerini kendisinin almasıdır. İkinci önlem de hekimlerin tıp kartelinin öncü müfrezesi rolünü bırakmaları ve halkın yanında yer almalarından geçer. Hekimler kendilerine verilen rolü oynamayı bırakmalı ve hastalara zarar veren ve sadece sülüklere haksız kazanç sağlayan bu sistemi ve uygulamaları savunmayı ve onaylamayı bırakmalıdır. Hekimler tıp kartelinin paralı askeri ve fedaisi olmayı bırakmalıdır. Sisteme karşı güvenmemeyi telkin etmeli ve sistemin halk tarafından görülemeyen kötülüklerini halka anlatmalıdır. Hekimler daha fazla para kazanmak ve daha fazla kâr payı elde etmek için gereksiz tetkik, muayene ve girişim yapmamalı ve bunu yapanları savunmamalıdır. Vatandaşın gerçek ve önemli sağlık sorununa odaklanıp onun daha fazla sağlık tesislerine gidip gelmesini arttıracak uygulamalardan kaçınmalı ve hastanın varsa gerçek sorununu çözmeye çalışmalıdır. İlaç yazmaktan çok bilgilendirmeye, tehlikeli ve büyük tetkik, tedavi ve girişim yerine en az zararlı, gerekli ve zorunlu olanları tercih etmelidir. Hastada bulunmayan ve gerçekte bir hastalık dahi olmayan varsayılan hastalıklar (herkeste muhakkak bulunduğu varsayılan her türlü hastalık- saymakla bitmez) üzerinde yoğunlaşarak hastaları bu konuda yönlendirmemelidir. Hastada gereksiz yere kuşku, endişe, beklenti ve güven yaratmamalıdır. Ölüm veya sakatlık riski yüksek kişilerde ameliyat etmekten kaçınmalı ve gerçek riski vatandaşa anlatmalıdır. Başka bir hekimin hastası öldüğünde ve sakat kaldığında, hiçbir şey bilmeden bir bilirkişi gibi davranarak “tedavide şunlar eksik, şu ilaç verilmemiş, hasta yürütülmüş, yemek verilmiş, serum takılmalıydı, şu malzeme-ilaç kullanılmamış; bana getirseydiniz hastayı kurtarırdım…” gibi konuşmalardan sakınmalıdırlar. Hasta ile teması kısa tutmalı ve gereksiz tetkikler istememelidir. Muayene ettikleri hastalar bu sefer de tetkik gösterme sırasına girecek, insanlar bekleyecek ve sinirleri bozulacaktır. Hastalara karşı küstah ve aşağılayıcı ifadelerle konuşmamalı, onları anlamaya çalışmalıdır. Eğer bir hasta kendisine saldırıyorsa çoğu zaman bunun altında kendi tahrikinin ve kışkırtmasının bulunduğunu unutmamalıdır. Hastaları gereksiz malzeme ve ilaç kullanmaya yönlendirmemeli ve zorlamamalıdır. Hekimler bu gereksiz yönlendirmelerde bile hastalara “dediğimi yapmazsan ölürsün; ben sorumluluk alamam, sonrasını sen düşün…” diyerek vatandaşı endişelendirmekte ve paranoyak hale sokmaktadır. HEKİMLERE OLAN SALDIRILAR KARŞISINDA BASININ VE ÖZELLİKLE AYDINLIK GAZETESİ VE ULUSAL KANALIN TUTUMU Hekime şiddet konusu yukarıda da açıkladığım şekilde birçok şekilde ele alınabilir. Önceden de mevcut olan, hasta sayısı ve teması arttığı için oranı olmasa da sayısı artan bu olaylar memleketin en önemli sorunu mudur? Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal hekim saldırılarından sonra bütün diğer siyasi olayları, Suriye’ye silahlı müdahaleyi, Silivriyi unutarak orantısız ve anlamsız bir şekilde birinci sayfadan ve manşetten vererek gündemin saptırılmasına ortak olmuştur: 19 Nisan 2012: Cehalet Kışkırtılınca; 20 Nisan 2012 Doktorun öfkesi büyük, manşetleri. Aydınlık Gazetesinin bir çözüm önerisi yoktur. Olaylarla ilgili bir analizi yoktur. Popülistlik ve idareî maslahatçılık yaparak yürüyen hekimleri AKP karşıtı gibi göstermeye çalışmaktadır. Hekimlerin ve (eczacı ve diş hekimleri de dahil) büyük bir çoğunluğunun AKP’ye karşı değildir ve onlara oy vermektedir. Sağlık Kuruluşlarında en fazla hükümet yanlısı sendikaların üyesi vardır. Hoş MHP, CHP ve diğer partiler de dönüşüm, özelleştirme ve hekim karşıtı söylemleri kullanmaktadırlar. Sağlık Bakanı bir yandan saldırıları kınarken, hekimin bir hastası varsa yakasına da yapışacağını eklemektedir. Hekimlere şiddet artmıştır: Doğru. Sağlık bakanı vatandaşın eline silah verip git hekimleri vur mu demiştir. Ortada terörizm ve terörist gibi somut olmayan bir düşman ve saldırgan vardır. Üstelik kimse de saldırgandan yana değildir. Saldırılar siyasi bir gruptan destek almamaktadır. Organize değildir. Bu saldırıların sağlıkta dönüşüm ile bir ilişkisi vardır ama O’nun doğrudan sonucu değildir. Sağlıkta dönüşümün esas amacı nasıl üniversite hocalarının özel muayenehanelerini kapatarak ikili çalışmasına son vermek, öğrencileri hocasız bırakmak, onların para kazanmasını engellemek değilse, dönüşüm de hekimlerin dövülmesi için yapılmamıştır. Bütün bunlar hekimlerin de canla başla destek oldukları ve savundukları sistemin yan ürünleri veya çıktılarıdır. Ne kadar çok hasta bakarsanız, ne kadar çok gereksiz tetkik, tedavi, girişim, kontrol ve ameliyat yaparsanız o kadar çok hastayla muhatap olursunuz. Muhatap olduğunuz insan sayısı arttığı oranda psikopat ve saldırgan insanların saldırısına uğrama şansınız da o kadar artacaktır. Ağlamak bir mücadele ve çözüm yöntemi değildir. Sorunları çözmez ve karın doyurmaz. Allah topluma, siyasetçilere, hekimlere ve hastalara akıl fikir versin! 21.4.2012

    Bilim Teknik 20.04.2012 (Cumhuriyet gazetesi eki) Sağlıkta dönüşüm, bir sağlık projesi değildir! Doç.Dr. Melih Baş, ismeba56@yahoo.com.tr Sağlıkta dönüşüm emperyalist bir projedir. Şöyle ki; Sağlık özelleştirilmektedir: Sağlıkla ilgili her türlü hizmet, ilaç, malzeme, teknoloji ticaretinin özel şirketler vasıtası ile yapılması hedeflenmektedir. Sağlık küreselleştirilmektedir: Sağlık piyasasının küreselleşmeci emperyalizmin koyduğu kurallara göre (patent yasaları, gümrük birliği, tıbbi protokol, ödeme listesi, tıbbi işlem sıraları, uluslararası tekellerce belirlenen hastalık ve tıbbi durumlar vb.) belirlenmesi; mevzuat ve düzenlemelerin buna göre hazırlanması ve sağlık alanında devletin yok edilmesi hedeflenmektedir. İktisadi amaç sağlık harcamalarını arttırmaktır. Sağlık harcamaları artacağına göre artacak parayı yurttaşın cebinden ayrıca toplamak için bir sistem gerekir. Bu sistemin motoru Sosyal Güvenlik Kurumu’dur. Zorunlu tek tip sağlık sigortacılığı ile kurum işsiz, dar gelirli, öğrenci vb. akla kim gelirse nasıl para toplayacağına bakmakta ve para toplamada son derecede acımasız ve hoşgörüsüz davranmaktadır. Tek bir sistem olduğundan vatandaşlar zorunlu olarak kurumla sözleşmeli hastanelere gitmek zorundadır. Burada da a) Mevzuata uygun olarak katkı payı, ilave ücret, otelcilik hizmeti, otopark ücreti, vb. isimler altında para toplanması, b) SGK ödemiyor, kullanılan malzeme eczane ve tıbbi şirketlerde yok veya SGK kalitelisini ödemiyor söylemleri ile kimi giderlerin hastaya aldırtılması. Hastadan belirlenen oranlardan (şimdi % 90’a çıktı) daha fazla fark ücreti almanın veya başka isimler altında para almanın bir yaptırımı yok! Para yurttaşa geri verilmiyor. Çok fazla üzerine gidilirse hastaneye ceza kesilebilir. Böylece sağlık harcamalarının nerede ise % 75-80’i vatandaşın kesesinden çıkar hale gelmiştir. Üstelik vatandaş ortada SGK sistemi olduğu için hastanelerle pazarlık da yapamıyor. a) Hastanelerin faturalaması: Beyana göre yapılan faturalamada hastaneler yaptığı işi, kullandığı ilaç ve malzemeyi, girişimi istediği gibi göstererek faturalayabildiği gibi, yapmadığı girişim, tedavi, ilaç ve malzemeleri de kullanılmış gibi göstererek faturalayabilmektedir. b) Yapılan işlemlerin gerçekçi olarak denetlenmesi olanaksızdır. Görünüşte denetleyenler hastanenin verdiği bilgilere göre (hastane bunu istediği gibi belirleyebilir) onaylayıp, incelemiş gibi ödemesi yapılmaktadır. Girişimlerde tıp tekellerinin dayattığı uluslararası standartları olmayan malzemelerin kullanılması yasak olduğundan ve bunların özel kodları bulunduğundan bunlar kullanılmadığında ihale bedellerinde kesinti olabilmektedir. Bu tür denetim eğer yapılırsa sadece tıp tekellerinin ürünlerinin kullanılması için yapılmaktadır. c) Göstermelik inceleme tüm faturaların (hastane ve eczane) çok azında yapılmaktadır. Belirlenen tutara göre dönem içindeki tüm harcamalar ödenmektedir. d) Bir çok girişim için Sağlık Uygulama Tebliği’nde ( SUT ) belirtilen fiyatlar çok yüksektir. Hastane hiçbir abartılı faturalama yapmasa da alacağı para az değildir. Herkesin sigortalı yapılması bu dizgenin toplumcu bir dizge olduğu, iyi olduğu gibi bir görüntü yaratmaktadır. Bu şekilde toplanan paralar tamamen kâr amacı ile çalıştırılan ve tek amacı gelirlerini olabildiğinde arttırmak isteyen özel hastane ve aynı mantıkla çalıştırılan devlet ve üniversite hastanelerine akıtılmaktadır. Hem özel hem de devlet ve üniversite hastanelerinde hekimlere hastane gelirini arttırdığı oranda kâr payı verilmektedir. Bu da hekimlerin daha fazla hasta (müşteri) bulma ve yaratma yeteneğini kamçılamaktadır. Sağlık dizgesi içinde kamusal anlayışla hizmet veren bir birim kalmamıştır. Özel hekimlik bile sisteme alternatif olmaması için tasfiye edilmektedir. İSTİSMARA AÇIK Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT) hastanelerin faturaları şişirmesi, istismar için olanaklar mevcuttur. Uygulanan teşvik politikaları ile normal doğum bitmiştir. Çoğu doğum sezaryenle yapılmakta ve doğan bebekler yoğun bakıma yatırılmaktadır. Daha önce tüm doğum döneminde birkaç kere hekime giden gebeler bu yeni dönemde bir çok kere muayene ve tetkik olmakta, pahalı faturalar düzenlenebilmektedir. Diğer hastaların da tedavilerinin tamamı veya bir kısmı yoğun bakım üzerinden fatura edilmektedir. Nedeni yoğun bakım fiyatlarının yüksek olmasıdır. Sanıldığı ve varsayıldığı gibi, soyut, tamamen bilimsel araştırma ve sonuçlara göre çalışan bir tıp bilimi ve sağlık dizgesi yoktur. Tıp bilimi ve bilimsel esaslara göre çalışan bir hekimlik mesleği de hekimlik işi haline getirilmiştir. Kapitalizmde tıp bilimi de pazarlanacak cihaz, malzeme, ilaç, ürün geliştirmekte, buna uygun hastalık ve tıbbi durumlar belirlenebilmekte, bunların nasıl ve kimlere kullanılacağı tıp kitap ve dergileri, algoritmalar, rehberlere eklenmekte, patent ve fikri mülkiyet yasaları ile bu ürünlerin özellikle geri bıraktırılmış ülke pazarında rakipsiz olması sağlanmakta, performans ve promosyonlarla bunların daha fazla sayıda ve en pahalı olanlarının satışı sağlanmaktadır. Bu sistemde hekim, eczacı vb. mesleklerden serbest veya bağımlı çalışan işgörenlere pazarlama rolü verilmektedir. Bu sistemde koruyucu hekimlik bazı olasılıkları önleme yalanı ile devamlı kontrol, ilaç kullanma ve tetkik yaptırma hekimliğine, aile hekimliği de daha fazla ilaç satışına olanak veren satış büfelerine dönüşmüştür. Sağlıkta dönüşüm tasarlandığı gibi hasta sayısını arttırmıştır. Buna bağlı olarak ilaç, tıbbi malzeme ve donanım satışları artmıştır. Sağlık harcama kalemlerinin önemli bir kısmı bu tür giderlerdir. Sistem bu olduğu halde sağlıkta dönüşüm ; Hekim emeğinin değersizleştirilmesi, Üniversitelerde hoca muayenehanelerinin kapatılması, Muayenehanelerin kapatılarak özel hekimliğin yasaklanması, Hekimlerin performans ücretlerinin erimesi ve azalması, emekliliğe yansımaması, izin ve tatilde ödenmemesi, Üniversitelerde hocaların kaçırılması, tıp eğitiminin bozulması gibi farklı gerekçeler gösterilerek eleştirilmektedir. Kimileri sağlıkta özelleştirme, hortum ve kirlenmeyi görmek istememe eğilimine girebilmektedir. Kimi hekim ve eczacılar sistemin dışına itilmemek ve sistemden beslenebilmek kaygısıyla antiemperyalist ve özelleştirme karşıtı bir duruş gösteremeyebilmektedir. Dieter Duhm Kapitalizm ve Korku kitabında bu duyguyu çok iyi işler.

    GATS ANLAŞMASI KAPSAMINDA BULUNAN HİZMET SEKTÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMIŞ LİSTESİ

    GATS ANLAŞMASI KAPSAMINDA BULUNAN HİZMET SEKTÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMIŞ LİSTESİ Çeviri: Selim Yılmaz Aşağıdaki sınıflandırma 1994...